Annemler ilk gece sığındıkları Türk komşularının evinde tedirgin bekleşirken o ana kadar ellerinden geleni yapan ev sakinleri kötü haberi veriyor:" Artık burayı terk etmeniz lazım, sizi koruyamayız. Bizim de başımızı yakacaksınız." Ne hissetmeli? Ne düşünmeli? Onlara müteşekkir miyiz? Onlara kızmalı mıyız? Onları anlamalı mıyız? İnanın bilmiyorum.
Nesin sen? Ermenisin, Rumsun, Hristiyansın ya da Kürtsün... Hatta İngiliz ol, Fransız ol, fark etmez. İçine doğduğun ailenin değer yargıları , kutsalları, önemlileri var. Büyük toplumun ise sendeki o yargılarla sorunu var. Daha çocuk yaşta bunu hissediyorsun. Niye sorun var ki? Sokaktaki adamınkilerle senin önemlilerin niye düşman olmuş birbirine? Biz evde annemiz hasta olmasın diye dua ettiğimizde İsa ve Meryem anaya yakarıyoruz hep. Çok güzeldir Meryem Ana. En az annen kadar güzeldir, günahsızdır, iyi gelir ona sığınmak.
Bu toplumun hafızasından silinmişiz, konuşmaya nereden başlamalı? Buldozer gibi üzerinden geçilen bir medeniyetin şeytanlaştırılmış kimliğine sahip olmanın yorucu halleridir yaşadıklarımız.
Aziz Nesin Allah'a küfür etmiş, dediler, diye 35 insanın üzerine benzin döküp yaktık onları Sivas'ta. Biz katilin cinayeti işlemesindeki hafifletici sebeplere aşık olduk hep. Biz kendimizi katile yakın hissettik. Katil o cinayetleri biraz da bizler için işledi diye inandık.
Seri katile dönüşmüş sistemin sıradanlaştırdığı cinayetler karşısında "kayıplar albümü" tutmamız, tetiği çekenlerin dünyasına teslim olmak gibi geliyor.