Korku en uğursuz musibettir. İnsanın iradesini yok eder. Kurtuluşun kapılarını kapatır. Felaketleri ancak cesaret, metanet ve birtakım önlemlerle yenebiliriz.
Saraylardaki onca ölümü, idamı, işkenceyi tarih kitaplarından okumak bir şey; roman şeklinde okumak bambaşka bir şey. Fazlı Necip'in kaleme aldığı bu hikaye kabaca tarihsel gerçeklikle uyum sağlıyor elbette yazarın hayal gücüyle süslenen kısımlar var çünkü orada yaşananların gerçeğini belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Taht kavgası denip gecilse de, annenin oğluna, askerin padişahına, ulemanın halkına kıydığı dönemler; filler tepişir iken ezilen çimenler; her dönemde olduğu gibi ezilen halk, ihya olan haşereler... Memleketinin menfaatini unutup kendi menfaatinin peşinde koşanlar, kendi felaketlerine koşarlar.
"Onun ruhunu bu kadar anladığın hâlde yine ondan vazgeçmiyor, onun uğruna tehlikelere, ateşlere atılıyorsun. Bu da başka bir divanelik değil mi?"
"Sevda divaneliği..."
Hünkar da yusuftan hoşlanıyordu. İki buçuk yaşında kızını nikahlayarak onu damat etti. Serdarlıkta Girit fethine gönderdi. Fakat Giritten geldiği zaman kendisine hediye getirmedi, diye boğdurdu.