Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Siyasette 35 Yıl 2. Cilt

Süleyman Arif Emre

Siyasette 35 Yıl 2. Cilt Sözleri ve Alıntıları

Siyasette 35 Yıl 2. Cilt sözleri ve alıntılarını, Siyasette 35 Yıl 2. Cilt kitap alıntılarını, Siyasette 35 Yıl 2. Cilt en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sultan Aldülhamid Han'a Amerika'daki Ford firması ilk ürettiği otomobilden bir adet hediye göndermiş. Rahmetli bir cuma selamlığına giderken bu otomobile binmiş çok beğenmiş. "Kim getirdi bunu?" diye getiren görevliyi çağırtmış: -Bu arabayı Amerika'dan ne ile getirdiniz? -Limanda duran gemi ile Efendi Hazretleri, -Öyle ise hemen aynı gemi ile gerisin geri ülkenize götürün, -Aman Efendim bir kusur mu işledik? -Hayır bilakis size teşekkür borçluyum. Ama ben bu hediyeyi kabul edersem, vezirlerim paşalarım, beylerbeylerim de ister. Sizden devamli olarak otomobil ve parça, satın almak mecburiyetinde kalırız. Ben parçası ülkemde üretilmeyen makinayı yurda sokmam.
Sayfa 186Kitabı okudu
Adamın biri kendisini arpa zannediyormuş, sinir hastası. Nerede bir kümes hayvanı görse, "Ben arpayım şu tavuk beni gelip yiyecek" diye delik delik kaçıyormuş. Bakmışlar ki olmayacak, alıp akıl hastanesine yatırmışlar. Uzun zaman tedavi, tımar... Sonunda iyileşme alametleri belirmiş. "Evet ben arpa değilim" demiş hastaneden taburcu edilmiş. Yolda giderken köşede bir tavuk çıkmış ve adam hemen yerinden kımıldamadan beklemeye başlamış. "Yahu kardeşim sen artık iyileşmedin mi? Sen arpa olmadığını bilmiyor musun? Bu korku nedir demişler?" Cevap vermiş: -Ben kendimin arpa olmadığını biliyorum ama bakalım tavuk da biliyor mu?
Reklam
Adalet ancak hak ve adalete kalbiyle, ruhuyla inanan, iman getirmiş olan insanların, kadroların gerçekleştirebileceği bir mukaddes idealdir. "Zulmün topu var, güllesi var, kalası varsa, hakkın dönmez yüzü, bükülmez kolu vardır" Diyenler ancak mazlum milletlerin ezilen insanlarını kurtarmak için yılmadan dönmeden, hayatları pahasına koruyabilirler. Bu uğurda savaşırlar. Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim. Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç, git diyemem aldırırım Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım. Derler ve sonuna kadar hakkın, haklının ezilenin, mazlumun yanında yer alırlar. Ne yapayım benim sistemim iflas etti, biraz da kapitalist olayım demezler. Sporcu gibi menfaati hangi spor kulübünde görürlerse o tarafa transfer olmazlar. Bunu yapabilmek için de hakkın ve adaletin ezeli ve ebedi olduğuna yürekten iman getirmiş olmak gerek. Gelip geçici fani bir kavram olarak değil, adalete ebedi ve ilahi bir kavram olarak inanmak gerekir. Şartlar ve gelişmeler bugün için hangi istikamete yönelirse yönelsin, yeryüzünden sömürüyü, zulmü, haksızlığı yine bizim insanlarımız kaldıracaktır. Kaldırmaya Allah'ın izniyle muktedir olacaktır.
AP ve diğer ortaklarla hükümet olduğumuz devrede idi. Kıbrıs Çıkartması'ndan sonra konulmuş olan "Silah Ambargo'sunun" kaldırılması için o Hükümet'in Hariciye Bakanı Sayın İhsan Sabri Çağlayangil bizi temsilen anlaşma şartlarını konuşmak üzere Amerika'ya gidecekti. Kendisine Necmettin Erbakan arkadaşımız gitmeden önce talimat veriyor: -Biz Milli Görüş'ü temsil eden bir partiyiz. Amerikalılarla bu konuda yapacağınız anlaşma devletimizin milli haysiyetine uygun olmazsa biz onaylamayız, diyor ve ona altı esas şart not ettiriyor. Çağlayangil Amerika dönüşünde Hoca'ya müzakerelerin safhaları hakkında bilgi veriyor: -Meğer Hoca siz ne imişsiniz, isminizi söyleyince Amerikalılar hemen şartlarımızı kabul ettiler. Ama önce çok katı idiler. Konuşmalar başlayınca sizin not ettirdiğiniz şartları öne sürdüm. Kabul etmediler. -Sayın Çağlayangil bu şartlar zehir zemberek, kabul etmemiz mümkün değil, siz bizim ne durumda olduğumuzu bilmiyorsunuz, başımızda bir senato belası var. Sizin şartlarınızı katiyyen onlara kabul ettiremeyiz hele biraz yumuşatın bunları, dediler. Ben ise: -Ekselanslar, bu söylediklerinizin hiç önemi yok, bizim başımızda ise bir MSP derdi var, hele onun Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı Sayın Erbakan var. İşte bu şartlar onların şartları, diye cevap verdim. Bu cevabım üzerine iş değişti. İsteklerimizi aynen kabul ettiler. Sizin durumunuz bizimkinden daha zor dediler... Sizi tebrik ederim Hoca. Ne demişler Köroğlu'nun gitmesinden nâmının gitmesi daha tesirlidir. Dediğimiz gibi ya bir de Milli Görüş tek başına iktidara gelirse neler olabileceğini bir düşünün siz.
Sayfa 158Kitabı okudu
Kendilerini yine Etimesgut Havaalanı'nda Londra'ya, Bakanlar Kurulu olarak uğurladık (Ecevit). Bütün Bakanlar bu uğurlamadan sonra makamlarına döndüler. Erbakan Bey havaalanında Genel Kurmay Başkanı rahmetli Semih Sancar ve bazı komutanlarla bir odaya girdiler, konuşmaya başladılar. Ben Hoca'yı yalnız bırakmamak için salonda bekledim. Bir saate yakın görüşme devam etmişti. Çıktıkları zaman Hoca heyecant idi. Neler konuştuklarını sordum. Cevap verdi: -Kıbrıs'taki durumu yeniden gözden geçirdik. Ben Başbakan Yardımcısı ve Ecevit'in yurt dışına hareket etmesi münasebetiyle Başbakan Vekili olarak, kendisine çıkartmanın önümüzdeki cuma sabahı başla masını teklif ettim. Nasıl olsa ingilizler taleplerimizi reddedecekler, biz beyhude vakit kaybetmeyelim, cuma sabahı mübarek sabahtır dedim. Sancar Paşa: -Allah sizden razı olsun. 13 senedir haysiyeti Makaryos tarafından rencide edilen bir ordunun kumandanıyım. Bu günleri de Allah bize gösterdi.
Sayfa 130Kitabı okudu
(70li yıllarda yapılan Msp-Chp koalisyonundan bahisle.) Bu buluşma yeni bir barış getirmişti. Yarım asırdır, inanan insa nimıza gerici nazarıyla bakan çevrelerin zihinlerinde meydana gelmiş olan birikim ile bu ithama maruz kalanların ithamda bulunan çevrelere karşı; bunlar din düşmanı diye zihinlerinde meydana gelmiş olan birikim bu buluşma neticesinde kurulmuş olan dostluk köprüsü aracılığıyla ortadan kalkmaya başlamıştı. Sayın Ecevit'in" Bir insan hem en ileri seviyede Müslüman olabilir ve aynı zamanda ilerici olur" şeklindeki sözleri bu konunun kısa bir ifadesi gibiydi. Yeni terimiyle bu iletişim devam etseydi, milletimizin fikri ve manevi bakımdan bütünleşmesine kadar gidilebilecekti. Ve yine bu buluşmanın meydana getirdiği dostluk ve iç barış atmosferi, yakın tarihimizde tesis edilmemiş bir devlet-millet kaynaşmasının sağlam, metin temeller üzerinde kurulmasına yol açacaktı. Hatta büyük ölçüde bu kaynaşma kendisini bilhassa Kıbrıs Çıkartması'ndan sonra gösterecekti.
Reklam
Bizim görüşlerimizin radyo televizyondan yayınlanması karşımızda olanların mantığına göre başka tehlikelerde taşır. Çünkü bu takdirde trafolar patlar. Bir zamanlar bütün parti liderlerine birer buçuk saatlik parti görüşlerini millete açıklamak için imkan tanınmıştı. "Oh ne âlâ memleket dedik. Arkadaşımız Erbakan, milletimizi dış sömürüden kurtaracak ağır sanayi hamlemizi anlattı ama yine olmadı. Yine sesimizi memleketin % 80'i duymamış oldu. Çünkü trafolar patlar diye devrin enerji bakanı, yurdun büyük bölümünde elektrikleri kestirdi. Sayın Demirel konuşurken, trafolar patlamıyor, Sayın Ecevit konuşurken trafolar patlamıyor, Sayın Türkeş konuşurken trafolar patlamıyor ama ağır sanayi hamlesini anlatacağı zaman Erbakan Bey konuşurken trafolar patlıyor. Patlamasın diye elektrikler kesiliyor...
Sayfa 175Kitabı okudu
Bu hava içerisinde her bakanlığa ve resmi daireye birer mescit açılmıştı. "Bu da bir şey mi Sayın Emre?" diyebilirsiniz. Ama ben yukarıda İçişleri Bakanlığı'nda memur iken hırsızlık yapar gibi bodrum katta bir merdiven altı bölmesinde nasıl ibadet ettiğimizi açıklamıştım size. "Nereden nereye gelindi öyleyse", demek mevkiindeyiz. Kaldı ki böyle bir içişleri Bakanlığına Oğuzhan Bey gibi bir kimsenin bakan oluşu bile bir merhaledir. Nizam Partisi toplantılarından birinde bir arkadaşımız (Sanıyorum Mahmud İhsan Ayla) Konya'da konuşmasına başlarken: "Esselamüaleyküm" Demişti de, kıyamet kopmuştu. Aylarca basın büyük kısmıyla siyasiler ve daha birçokları üzerimize taarruza devam etmişlerdi. Bu hücumlar karşısında, eskiden müftülük yapmış parlamenterlerden Demokratik Parti'li Sami Arslan Bey bile, "Aman Arif Ağabey burası Türkiye böyle bir selamlama yapılır mı? Hiç olmasa kelimenin başındaki (es) hecesini söyletmeseydiniz. Sizde çok ileri gidiyorsunuz" demekten kendisini alamamıştı.
Vaktiyle Gaziantep'in meşhur bir maarif kahvesi vardı. Yaz günü serinlemek isteyenler ağaçlar altında küçük iskemlelere oturarak çay, kahve içerler, nargile çekerlerdi. Bir gün çok zengin bir adam ileride arkası dönük, ensesi genişçe birini görür. Etrafındakilere yüksek sesle aklından geçeni açıklar: -Şu ileride arkası dönük oturan adamın
Sayfa 105Kitabı okudu
Organize olan az kişinin organize olmayan çok kişiye neden galebe çalacağına dair, cemiyetçilikle uğraşanlar (sosyologlar) güzel bir misal verirler. Misal şudur: Bir fabrikada 500 tane jet uçağının birbirine monte edilmemiş sayısız parçaları bir hava hücu munda o haliyle hiçbir işe yaramaz. Onların yerine eğer bir aded montajı yapılmış jet varsa ondan fayda gelir. O halde emperyalist ülkeler bu misallerde olduğu gibi bu organize teşekküllerle işbirliği yaptıkları takdirde, demek oluyor ki tesir altına almak istedikleri başka bir ülkenin kamuoyuna teşkilatlı olmayanlara na zaran daha iyi yön verebilirler.
Sayfa 171Kitabı okudu
38 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.