Sabri Bey buna da derhal inandı. Esâsen onda bu inanıvermek ve her duyduğunu kalıbı kalıbına kabul etmek hasleti, bir yandan içinin temizliğini meydana koyar, bir yandan da her cemiyette pot kırması ile netîce verirdi.
-“Hiç şüphe etme ki her ziyânın altında ne kadar menfaatler vardır; her zahmetin sonunda ne kadar ferahlıklar gîzlidir. Bu böyle olduğu gibi, ölüm ve yokluk dahi hayat ve bekâya bitişiktir. Çünkü zıt zıddıyla meydana çıkar. Fakat sana bunları göstermeyen perde, dünya çamuruna bulaşmış olan aklındır; eğer o karanlık aklı bırakıp aşk hudutsuzluğuna varırsan, o sana gizlilik dünyâsının rehberi olur ve meçhuller, bir bir karşına gelip örtülerini yırtar. O zaman söylenen, söyleyen ve söyletenin de aynı şey olduğu meydana çıkar. İşte gene o zaman, Allah'ı başka, kâinâtı başka bilenlerden olmazsın!
Köksüz çiçeği saksıya dikmez, vazoya koyarız; çünkü bir iki günlük ömrü olduğunu biliriz ve bu bir iki günden sonra da gideceği yer çöplüktür. Ondan ne başka bir gonca ne de mevsimden mevsime tazelenme ve çoğalma beklenebilir.
Seni sevmekle çok şey kazandım, fakat sana takılıp kalmakla çok şey kaybettim!Seninle yükseldim, zira bana aşkı öğrettin. Sana takıldım ve ilerleyemedim, zira aşkı bir vücuda muhayyer bildim.
Aslında aşkın izahı zordur. Mesela ateşin rengi yoktur, ancak odun, kömür gibi bir cisimden tezahür edince renk kazanır. İşte aşk da bunun gibi, aslında renksizdir. Ancak bir vücuda taalluk edince görünür hale gelir.