Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Suskunluk Dağının Zirvesinde

Cüneyt Özdemir

Suskunluk Dağının Zirvesinde Gönderileri

Suskunluk Dağının Zirvesinde kitaplarını, Suskunluk Dağının Zirvesinde sözleri ve alıntılarını, Suskunluk Dağının Zirvesinde yazarlarını, Suskunluk Dağının Zirvesinde yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Herkesin bir işin nasıl olamayacağını anlattığı çoğrafyada hayal kurup hayata geçirmek...
Birandın sevdiği bir Çin atasözü ... Bir nehrin kenarında yeterince uzun oturursanız, düşmanlarınızın önünüzden akıp gidip geçtiklerini göreceksiniz, derdi.
Reklam
"Bir pencere açarsın, her şeyin yok olduğu yerde" Umuda yolculuk otobanında Yunanistan'dan Makedonya'ya gelebilen mülteciler arasında şanslı olanların, bir sonraki hedefi Sırbistan oluyordu. Sırbistan ile Macaristan arasmdaki sınır kapısi sadece 150 metreydi. Gelin görün ki bu kısacık mesafe binlerce kilometre yürüyen insanlar için
Yüz bin, bir milyon" iki milyon hatta üç milyona yakın insan Türkiye'ye sığındı ya da Türkiye üzerinden başta Avrupa olmak üzere farklı ülkelerin yolunu tuttu. Mülteci diyorum ama aslında bu insanlar mülteci de değildi. Mülteci demek iyi kötü uluslararasi bazı haklara sahip olmak anlamına geliyor. Hayır, bu insanların hemen hiçbir hakkı yoktu. Bu yüzden mesela Türkiye "misafir" demeyi daha uygun bulmuştu. Misafir denilince günün birin de geri dönülecekleri umuluyordu. Oysa çoğunun geride ne bir evleri ne de bir ülkeleri kalmıştı..
Düşünsenize, bir restoran dolusu insan, kimsenin birbiriyle konuşacak bir şeyi yok! Ya da tuhaf bir postmodern hastalığa tutulmuş gibi elleri sürekli cep telefonlarında. Hiç tanımadıkları ya da uzaktan takip ettiği insanların yazdıklarını like edip kendileriyle hiç ilgisi olmayan tweetler'den büyülenmiş bir şekilde gözlerini alamıyorlar.
Sosyal medya biz sıradan insanlara müthiş bir kendini ifade etme imkânı sundu. Kötücül insanlar içinse zehirlerini akıttıkları müthiş bir platform yarattı.
Reklam
Gördüm ki farklı şehirlerden, farklı ülkelerden, hatta farklı dillerden bu insanları ortak öfkede birleştiren asıl mesele benim paylaştığım sıradan bir manzara karesi değil, kendi paylaştıklarına gelen tepkisizlikti. Kendilerini değersiz hissetmelerinin bir yansıması, başkalarını da değersizleştirmek olarak ortaya çıkıyordu. Pek çok hesap sahibi bir şeyler paylaşmaktan çok başkalarına yorum yapmakla günlerini geçiriyordu. Hemen hepsi kimi zaman bir ahlak bekçisi, kimi zaman vicdan jandarması, kimi zaman da duyarlılık saveısı rolünde yorum yazıyordu. En büyük öfkeleri, kendilerinin ciddiye alınmamasından kaynaklanıyordu. Kendi hesaplarında yazdıklarına hemen hiçbir dönüş yokken başkalarının hesabında başkalarıyla didişiyorlardı. Eleştirinin dozu her yorumda yavaş yavaş artıyor; deneme-yanılma kantarında, karşılığında hiçbir tepki görmeyince serbest atışa geçip işi ana avrat küfre kadar vardırıyorlardı. Profiline altı yaşında çocuğunun fotoğrafını koyup, ana avrat küfür döşenen de, eşiyle mutlu fotoğrafının altında aynaya bakıp bile. söylese yüzünün kızaracağı küfürleri eden de hep aynı insandı aslında. "Ben de varım, beni de gör, benim de sesimi duy" diyen o tanıdık aynı insan... Takipçi sayılarına baktığınızda bu insanları kendi başlarınayken duyanların ne kadar az olduğunu görebiliyordunuz. Yine güldüm. Ve bu sefer üzüldüm. Sosyal paylaşım ağ- ları kimi için sosyal öfke ağına dönüşmüştü bile!
Zira önümde büyük bir kavga vardı ve bu kavgada taraf olmayan, her iki taraf için de hain olmakla suçlanıyordu. Birbirine kafayı takmış bu iki ucun kavgası toplumda öylesine bir gerilim yaratmıştı ki makul olan hiçbir şey artık tarafları kesmiyordu. Herkes tarafını seçmeye, bu kavganın bir parçası olmaya zorlanıyordu.
32 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.