Tanrı eskiden hayatın kendisiydi, Tanrı eskiden bilinç demekti. Tanrı varlığımızın en derin anlamıydı.
Tanrı artık yoksa varoluş tamamen ruhsuz bir hale gelir, hayat sadece maddenin bir yan ürünü olur.
Bu yüzden öldüğünde her şey ölür, geriye hiçbir şey kalmaz.
Ve iyi ya da kötü olmak gibi bir mesele yoktur. Varoluş bu konuda tamamen aldırışsızdır, seni umursamaz.
Tanrı seni umursuyordu.
Tanrı ortadan kalktığında seninle varoluş arasında garip bir yabancılaşma başlar.
Aranızda bir ilişki yoktur, varoluş seni umursamaz, umursayamaz çünkü artık bilinç sahibi değildir.
Artık akıllı bir evren değildir, sadece ölü maddeden ibarettir, tıpkı senin gibi.
Ve senin bildiğin hayat sadece bir yan üründür.
Seni zeki yapan, daha iyi bir zihin sahibi olmanı sağlayan belli kimyasalların bodhi ağacında diğer araçlarına göre daha fazla bulunması çok garip bir olaydır.
Yani Gautam Buda’nın altında otururken aydınlandığı ağacın onun adıyla anılması tesadüf değildir.
Bodhi aydınlanma anlamına gelir. Ve bilim insanlarına göre bu ağaç dünyadaki diğer ağaçları göze göre daha fazla miktarda zekaya sahiptir.
Bu kimyasallardan bodhi ağacında fazlasıyla vardır.
Ulaştığın merkez sadece senin merkezin değil, tüm varoluşun merkezidir.
Merkezde hepimiz buluşuruz. Kuşlar, ağaçlar, nehirler, dağlar herkes merkezde birleşir.
Dışarıda farklıyız ama merkezde tekiz.
Ve bu tekliği bilmek aydınlanmadır.