İnci Aral ismen bildiğim ama hiç şans vermediğim bir yazardı.
Konu, kurgu, olaylar her şey çok güzel bir zemine oturmuş. İçinde birçok konu saklıyor. 80l’er, darbe öncesi ve sonrası, yurt dışına kaçan düşünce suçluları, o aralar yaşanan kırık dökük bir aşk, o dönem ortadan kaybolan siyasi suçlular.
Hikaye, heykeltraş ve akademisyen olan Ulya’nın bir sergi açmak için İstanbul’dan Almanya’ya gidişi ile başlıyor. Bu dört günlük süre içerisinde bol bol geçmişe dönerek şimdiyi dünü bir arada yaşıyor.
Karakterler o kadar hayatın içinden, yaşananlar o kadar olağandı ki... Hele karakterlerin ruh hallerinin içine girip çıkmaları, geçmişe gidip gelmeleri, karakterlerin üzerindeki geçmişin izleri ve her yaşta yaşanma ihtimali olan aşk. Bir şeyler bittiğinde yeniden başka bir şeylerin filizlenebilme ihtimali. Diğer taraftan sanat dünyasının içinde de olsa insanın aynı "insan olma" sorununu yaşaması.
"Taş ve Ten; bir aşkın yeniden tasarımı, gecikmiş bir sıçrama anıdır. İki insanın ölümcül acılar, düş yıkımları ve korkularla yazılmış kişisel tarihlerini ve yüreklerini birbirlerine açarken kaybetmeye yaktıkları ağıttır. Bölüşerek suskunluğu aşma duygusu, arzuların ve ruhun dünyasına özgürleştirici bir yolculuktur. " kitap tanıtımından.