Arapça'da korku için "havf" ve "haşyet" diye iki kelime kullanılır. Manalarında ince bir fark vardır. Havf kelimesi genellikle, görülen bir güç ve kuvvet karşısında, kendi zayıflığını hisseden bir insanın kalbinde meydana gelen korku demektir. Haşyet ise, birinin azamet ve ihtişamını hayalinde canlandıran kişinin, onun heybeti karşısında kalbini kaplayan ürperme demektir. Buradaki ayette (Kaf-33) havf yerine haşyet kelimesi kullanılmıştır. Bu haşyet kelimesinden de; müminin kalbinde Allah korkusu, sadece onun azabından korktuğundan değil, daha çok Allah'ın azamet ve büyüklüğünü hissetmesinden dolayı onun üzerinde devamlı bir ürperti meydana getirdiği kaydedilmiştir.
Müslüman müslümanın kardeşidir ve müslüman kardeşine zulmetmez, onunla dost olmaktan vazgeçmez, onu zelil etmez. Bir kimse için, bir müslüman kardeşini hakir görmek kadar büyük bir kötülük yoktur.
Hadisi şerif
"Heva ve hevesini tanrı edinmek" ifadesiyle bir kimsenin, nefsinin her istediğini yapması ve yaptığı işin Allah indinde haram mı helal mi olduğunu dikkate almadan davranması kastolunmaktadır.
Hiç kimse şu şüpheye kapılmamalıdır: İslâmî hükümet de müslümanlarla zimmi teb'a arasında ayırım yapar, onlara eşit haklar tanımaz; o veya bu şekilde bir tarafı kayırır... Böyle bir şüphe yersizdir; çünkü Firavun'un siyasetinin aksine, böyle bir ayırım, irk,
renk, dil ve sınıf esası üzerine değil, bilakis ideoloji ve hayat tarzı esasi üzerine yapılmıştır. İslâmi sistemde müslümanlar ile zımmi'lerin yasal hakları konusunda kesinlikle bir ayırım sözkonusu değildir.
Tek ayırım onların siyasal haklarıyla ilgilidir ve bu da şu basit sebebten ötürüdür: Bir ideoloji devletinde yönetici sınıf yalnızca devletin
temel ideolojisine inananlardan oluşabilir. Bu ideolojiyi kabullenen herkes bu sınıfa girebilir. Reddedenlerse dışarda kalır. Dolayısıyla
bu ayırımla Fir'avnî ayırım arasında hiçbir benzerlik yoktur, zira Fir'avni ayırıma göre ezilen sınıfın hiçbir üyesi, hiçbir şekilde (kesin
likle) yönetici sinifina giremez; ezilen kavim temel insan (kul) haklarindan yararlanamaz, siyasî ve ekonomik haklarından dem vuramaz. Hatta onlar yaşama ve hayatta kalma haklarından bile mahrumdur, her ne olursa olsun herhangi bir haklan güvencede değildir, buna mukabil tüm özel imtiyaz ve haklar, devletin yüksek kademeleri, hayatın nefis nimetleri, yönetici sınıfa ve bu sınıf içinde doğmuş bulunan herkese tahsis edilmiştir.
İmam Mâlik bize şöyle anlatıyor; Sahabiler ordusu Suriye topraklarına girdiğinde bölgenin Hristiyanları bunlar için " Hz. İsa'nın Havarileri hakkında duyduğumuz o yüce meziyetleri ve üstün değerleri taşıyan insanlar" demişlerdir.
Müminler, aralarındaki sevgi, bağlılık ve birbirlerine merhamet ve şefkat duymak bakımından tıpkı bir bedene benzer. Şayet bedenin bir uzvu zarar görecek olsa tüm beden bundan rahatsız olur ve uykusuz kalır.
Hadisi şerif