Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Vefatının 100. Yılında Ömer Seyfettin

Türk Dili Dergisi - Sayı 828

Türk Dili Dergisi

Türk Dili Dergisi - Sayı 828 Sözleri ve Alıntıları

Türk Dili Dergisi - Sayı 828 sözleri ve alıntılarını, Türk Dili Dergisi - Sayı 828 kitap alıntılarını, Türk Dili Dergisi - Sayı 828 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ömer Seyfettin, Kış Hisleri
Her yer yeşillenir ve güler bir yeni hayat! Yoktur tabîata ezelî bir elem, memât... Elbet, bu şüphesiz, değişir her taraf yarın Her şey tebeddül eyler, o ölmüş ağaçların Üstü çiçek dolar ve güneş bu mezârları Yıktıkça, bir perî kızı hâlinde mor, sarı, Pembe, yeşil ziyâlar içinden doğar bahâr! Lâkin benim bu rûhumun üstündeki mezâr Asla yıkılmaz, öyle kalır... Bilmem âh, neden Bir kış onun bahârını örter müebbeden...
“Milliyet ile dinin de farkı yoktur. İkisi birbirinden ayrılamaz. Milletsiz bir din olamadığı gibi, dinsiz bir millet de olmaz. (…) Milliyetini seven dinini de sever.” (Ömer Seyfettin, 2001: 360) diyen Ömer Seyfettin, kimliksel eklemlenmede bir başka unsur olarak dini görür. Kişiliğin olduğu gibi kimliğin / kendiliğin geliştiği ilk evre olan (Jacobson, 2004: 34) çocukluğu anlattığı öykülerinde, çocuk ile anne arasında kurulan ilişki “İlk Namaz” öyküsünde olduğu gibi dinî değerler aracılığı ile sunulur. Kenan Bey’in baba evinden anımsadığı dinî nesneler onun kendiliğe dönüşünü hazırlarken “Zeytin Ekmek” öyküsünde de öykü kahramanı Naciye’yi kendilik değerlerinden çıkmaktan uzak tutan yine dinî değerler olur. Kaybedilen topraklarda ötekinin dinî değerlere (Kuran-ı Kerim, cami, mescit vd.) karşı sergilediği davranışlar da okur çevrenin kimliksel eklemlenmesinde bir aracı unsur olarak kullanılır.
Reklam
Ömer Seyfettin - Lisan Bağı
Bir “milliyet” için siyasî hudutların hiç ehemmiyeti yoktur. Yunanistanlılarla Türkiyeli Rumlar bu hakikatin en büyük şahididir. Büyük Türk milletini ayıran siyasî, coğrafî hudut mühim bir engel sayılmaz. Türk birliğinin en sağlam bağı “lisan”dır ki hiçbir kuvvet onu koparamamıştır, hem koparamayacaktır.
Ömer Seyfettin'i okumak, vatan sevgisiyle dolmak, Türk'ü ve Türk tarihini sevmektir. Ömer Seyfettin'i okumak adil ve dürüst olmaktır. Ömer Seyfettin'i okumak duyarlı davranıp yardımsever olmaktır. Çalışkan olmaktır onu okumak.
Sayfa 7 - Türk Dil Kurumu - Aralık 2020 - AnkaraKitabı okudu
Efruz Bey
Efruz Bey; ne denli yüksekte gösterilirse o denli alçakta, kim olarak tanıtılırsa bir o kadar da o kişiden uzaktadır. Kahramanın halkın parçası olduğu gerçeği değişmezken etrafındaki insanlar da gerçekliğin içerisinden alınmaktadır. Benzer ironik söylemlere bu kişiler de maruz kalmakta ve övüldükleri her bir özellikleri başlı başına bir yergiyi temsil etmektedir. Kamuran Kara Tamburin Bey’in, “münakaşalarda kaç taraf olursa o kadar tarafa tarafgir olmak sanatını bilen” hâl tasviri, cümle ardındaki ince alayı ve güldürü unsurunu açık şekilde okura hissettirmektedir. Asaleti yaka, kol düğmelerine, yüzüklerine, saatleri ve kıyafetlerine özenle konduran bu arkadaş grubu, değerleri sadece aynada görünür olanda arayıp bir de adabımuaşeretten bahsetmektedir. Bütün bu sahneler Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki Halit Ayarcı ile Hayri İrdal arasındaki diyaloglara göndermede bulunmaktadır. Niteliğin değil niceliğin, derinliğin değil sığlığın toplumları ikna kabiliyeti bulunduğu meselesi orada da Halit Ayarcı’dan Hayri İrdal’a uzun uzun telkin edilmiştir.
Ömer Seyfettin'i okumak, herhangi bir metni öylesine okumak demek değildir. Ömer Seyfettin'i okumak, Türkçenin engin denizlerinde yüzmek, onun binbir renkli çiçeklerinden doyumsuz tatlar almak demektir. Ömer Seyfettin'i okumak, vatan sevgisiyle dolmak, Türk'ü ve Türk tarihini sevmektir.
Reklam
Ömer Seyfettin, muzip bir biçimde kendi düşüncesine aykırı olan bir şiiri felsefesine uygun bir şekilde yeniden yazmış ve aynı temanın Yeni Lisan ile de terennümünün mümkün olduğunu ispat etmek istemiştir. Eğer Ömer Seyfettin başarırsa “herkesin okuyup anlayacağı gibi şeyler yazılacak, Türklerin de bir edebiyatı olacak, Türkler de kendi dilleriyle iftihar edeceklerdi” (Ömer Seyfettin, 2018: 332). Öyle de oldu. Yeni Lisan, az zamanda büyük yankı uyandırmış ve çok ciddi bir başarı elde etmiştir
Bir “milliyet” için siyasî hudutların hiç ehemmiyeti yoktur. Yunanistanlılarla Türkiyeli Rumlar bu hakikatin en büyük şahididir. Büyük Türk milletini ayıran siyasî, coğrafî hudut mühim bir engel sayılmaz. Türk birliğinin en sağlam bağı “lisan”dır ki hiçbir kuvvet onu koparamamıştır, hem koparamayacaktır.
Osmanlı Devletindeki Arapların lisanı nasıl "Arapça" ise Türklerin lisanı da "Türkçe"dir ve "Osmanlıca" değildir.
1. Asıl lisan, yaşayan, yani konuşulan lisandır. Milletin manasını bilmediği, anlamadığı lisan ölüdür. Yalnız kitapların açılmaz sayfalarında gömülü kalır... Tıpkı toprağın altındaki ölüler gibi... 2. Var olan: Konuşulan Türkçedir. Ve Türkçenin en güzeli, umumî bir edebiyat lisanı olmaya lâyık olanı İstanbul lehçesidir. Çünkü incelmiştir. Bundan
48 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.