Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Vefatının 100. Yılında Ömer Seyfettin

Türk Dili Dergisi - Sayı 828

Türk Dili Dergisi

Türk Dili Dergisi - Sayı 828 Gönderileri

Türk Dili Dergisi - Sayı 828 kitaplarını, Türk Dili Dergisi - Sayı 828 sözleri ve alıntılarını, Türk Dili Dergisi - Sayı 828 yazarlarını, Türk Dili Dergisi - Sayı 828 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tüm ölümlerin sebebi haksız kazançlarla fakirlerin ekmeğini çalıp onları açlığa mahkûm ederek zengin olanlarındır.
Sayfa 134Kitabı okudu
“Kötü insanı harekete geçiren adaletsizliğe olan sevgisidir: Eziyet ettiği insanların güçsüzlüğünden ve aşağılanmasından keyif alır ve o ezilen insanların başlarına gelenlerin kendisinden kaynaklandığını bilmelerinden haz duyar”
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
Kötülük, zıddı olan iyilikle birlikte anlam kazanır. Kötünün kötülük vasfını gerçekleştirebilmesi için, her daim bir iyinin bulunması gerekir.
Sayfa 131Kitabı okudu
Doğayla iç içe yaşamış Türklerde animistik düşünce gelişmiştir. Türkler doğaya, doğanın unsurlarına ruh atfetmiş ve saygı duymuştur. Ağaç eski Türk kozmogonisi ve inanışında kutsal görülmüş, gerek Uygurların türeyiş efsanelerinde gerek Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Kağan’ın ikinci eşini ilk kez bir ağaç kovuğunda görmesiyle Türklerde ağaç kültünün izleri görülür. Türk inanış dünyasında ağaç hem Tanrı’yla iletişimin bağı hem de yaşamın sembolü olarak görülmüştür. Türkler, İslamiyet’i seçse de bu hemen olmamış; İslamiyet, Türkler arasında hemen hızlıca yayılmamıştır. Ayrıca Türkler Şamanizm’e, eski inançlarına dair anlayışları yaşatmaya devam etmiş; Anadolu’ya gittikleri coğrafyalara da taşımıştır. Örneğin Türklerin Müslüman olduğu, eski inanışlarla İslamiyet’in tabakalaşma oluşturduğu 16. yüzyılın ilk yarısında yazıya geçirilen Dede Korkut destani hikâyelerinde hem İslami unsurlar hem de dağ ve ağaç kültlerinin örnekleri görülür.
Sayfa 124Kitabı okudu
Türk halk kültüründe kelebek, bereketin ve bolluğun simgesidir.
Sayfa 123Kitabı okudu
Ömer Seyfettin'e göre, İran taklitçiliği gibi Batı taklitçiliği de bizi kendi öz benliğimizden uzaklaştırmış, bizi tabiata, hayata ve hakikate 'yabancı' kılmıştır.
Sayfa 121Kitabı okudu
Reklam
Güneş
Aydınlıksız, nihayetsiz bir gece... Turan dalmış bir granit uykuya, Düşman sarmış her tarafı gizlice. Hep çöl olmuş mamureler... Dağ, kaya, Orman, ırmak... Bütün varlık bir hiçe Dönmüş! Ölüm kanat salmış Altay’a...
Sayfa 119Kitabı okudu
Cihan harbinin sarsıntıları bütün milletlerle beraber bizi de uyandırdı. Artık Türklükten, milliyetimizden başka itimad olunacak bir kuvvet bulunmadığını gördük! Siyasî hudutların ayıramayacağı birbirine bitişik ülkelerden mürekkep koca bir Turan var ki Türkiye’den Sibirya’ya kadar sürer. Turan denen bu dünyada seksen milyona yakın Türk var. Bu seksen milyonun dinleri, dilleri birdir. İstanbullu ile Ferganalının lisanları arasında yalnız bir şive farkı var. Fransa’da yüz kilometrelik bir mesafenin ayırdığı iki Fransız birbiri ile konuşup anlaşamaz. Fakat biz bir Buharalı Hacı ile [acaba] ne konuşsak anlaşmayız? Büyük Turan’ın kuvveti, nüfusundan ziyade işte bu “dil birliği”dir. Bu birlik o kadar mühimdir ki yanında askerî, siyasî kıymetlerin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Dil birliği, hars birliğini husule getirir. Harsında birlik bulunan bir milleti siyasî, askerî hiçbir kuvvet parçalayamaz. Biz artık varlığımızın bu büyük kuvvetine, Türkçenin mukaddes nazarıyla bakmalı, onu tabiatına yaklaştırmağa çalışmalı, lisanın keyfimize, fantezimize, mahsus bir âlet olmayıp seksen milyonluk bir milletin öz malı olduğunu asla hatırdan çıkarmamalıyız...
Sayfa 111Kitabı okudu
Biraz kendimize bakalım. Altı yedi yüz seneden beri müstakil yaşıyoruz. Bu istiklâlimiz, bizi Mısırlılar kadar Azerbaycanlılar kadar terakki ettirebilmiş mi? Memleketimizin her tarafı harabe.. Fakat zaruret, sefâlet son derece ilerde. Çünkü bizde insaniyet ruhu, yani milliyet idraki doğmamıştır. Manevî ilimlerimiz, harsımız pek iptidaî bir halde... Benliğimiz teşekkül etmemiş! Biz şimdiye kadar benliğimize, ruhumuza, maneviyatımıza hiç ehemmiyet vermemişiz. Hep askerlikten, devletten, hükümetten kuvvet istemişiz. Bunların fani şeyler olduğunu hiç düşünmeyerek ebedî olan bir şeye ehemmiyet vermemişiz!
Sayfa 111Kitabı okudu
Şekil daima değişmeye mahkûm bir şeydir. Şekil fanidir, vücud gibi... Baki olan, ezelî olan ruhtur. Ruh ebedîdir. Âkil, vücudun kuvvetine değil ruhun sıhhatine ehemmiyet verir. İçtimaiyâtta hükümetler, siyasî mecmualar, tahakkümler fani ve vücutlar gibidir. Daima çabuk zevale erer. Fakat ruh, bütün fani kuvvetlerin membaı olan ebedî ruh insaniyettir! İnsaniyet varlığı “milliyet” şeklinde tezahür ettirir. İnsaniyet, yani “milliyet” hiç bir maddî tahakkümden müteessir olmaz. Çünkü ruhtur, çünkü ilâhîdir, çünkü manevîdir.
Sayfa 110Kitabı okudu
48 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.