❝
Sovyetler Birliği'nde, 1920'lerin sonlannda başlayıp 1930'larda hızla devam eden hızlı sanayileşme, çıkış noktası açısından ekonomik değil politik bir gelişme oldu. Kendi ekonomisinin iç zorluklarına, bir de dünya kapitalist buhranı eklenen Türkiye'de ise egemen sınıflar, çıkış noktasını devletçilikte buldular. Ortaklık burada. Aynlık ise egemen sınıflarda. Birinde işçi sınıfı; diğerinde, burjuvazi ile büyük toprak sahipleri. Egemen sınıflar ayrı olunca, izlenen yöntemler ve ekonomik politika da ayrı olacak.
❞
❝
"Bir yazarın iddiasına göre 1932'de bir ilkokul öğretmeni yırtık pabuç ve
yama tutmayacak kadar bir giysi ile ve yarı aç öğrencilerinin önüne çıkmayı bilim ve haysiyetine hakaret sayarak intihar eder."
❞
❝
Türkiye aydını mazoşist nitelikleri taşıdığı için. Bir ölçüde de, bilinçsiz olarak, İslam'ın etkisinde kalmış olma nedeniyle. Şehit kavramı, İslam'dan başka dinde yok. Ölüm yalnızca İslam'da kutsal.
❯
[[
"Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin. Bu viran ülke ve
bu yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun." Aydın, hayal kırıklığının da sorumlusu oluyor. Buna da şaşmamak gerek. Bir sorumlu gerek. Sınıfsız bir toplum ideolojisi ve sınıflar üstü devlet görüşü yayılırken, Türkiye köyünün perişan halinin ve köylünün geriliğinin sorumlusu mülkiyet sahipleri olacak değil ya. Tabii mazoşist aydınlar olacak. Aydın, mülk sahibi sınıfların hatrı için, kendisini sorumlu gösterecek.
]]
“Bir ilkokul öğretmeni yırtık pabuç ve yama tutmayacak kadar bir giysi ile yarı aç öğrencilerinin önüne çıkmayı bilim ve haysiyetine hakaret sayarak intihar ediyor.”