Öne Çıkan Üç Noktanın Söylediği kitaplarını, öne çıkan Üç Noktanın Söylediği sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Üç Noktanın Söylediği yazarlarını, öne çıkan Üç Noktanın Söylediği yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eğer eviniz çıkmaz sokakta ise, diğer sokak sakinlerini kat be kat aşan bir sorumluluk ve samimiyet çizgisinde, artık komşuluğu da aşmış bir sıcak teması sürdürmek zorundaydınız. Hem de hiç yüksünmeden ve farkına varmadan... Çünkü çıkmaz sokağın öteki ucu sadece yaya trafiğine değil, serseri nazarlara da kapalıdır. Sokağa giren herkes aşinadır.
O, bunu biliyordu. Askere giderken eşiyle son kere yalnız kaldığında demişti ki, "Eve gönderdiğim her mektubun sonuna üç tane nokta koyacağım; üç tane nokta... O üç nokta senin içindir, anladın değil mi?"
Hiç anlaşılmaz mıydı? Eski askerliklerin uzun yıllarında, derbeder fasılalarla eve gönderilen her mektubun sonunda hep o üç nokta vardı. Analar, babalar, teyzeler, amcalar, komşular ve tanıdıkları hatırlarının sorulmasına memnun oluyorlar, dualar gönderiyorlar ama mektubun sonundaki o üç noktaya hiç mi hiç dikkat etmiyorlardı. "Üç nokta"nın muhatabı ise, her defasında bir öncekinden leziz, hasret ve aşk dolu cümleler okuyordu. Hiçbir edibin o güne kadar kaleme almaya muvaffak olamadığı güzellikteki aşk mektupları, üç noktanın içindeki daracık mekânda, her defasında ter-ü taze sevgi kelimeleriyle uzun yolculuklar ediyor, günlerce kayınbabanın emekli cüzdanında, kayınvalidenin En'am cüzünün arasında bir muska ihtimamı ile gezdirildikten sonra lütuf kabilinden gelin hanıma da gösteriliyordu. Onun mektupta yazılanlara aldırış ettiği yoktu; son satırın sonundaki üç noktayı arıyor, buluyor, okuyor, taze havadisler ve mahrem sevgi sözlerini deşifre ediyor ve daima, o üç noktayı buğulanmış gözlerinden süzdüğü üç damla gözyaşı ile yıkıyordu.
Seneler, seneler sonra, bütün sözlerin mahremiyet yaşmağını yırtıp, üryan tekilliklere düştüğü bir gün, yüreğinin tam üzerinde sakladığı son mektubu çıkarıp sonundaki üç noktayı okşarcasına seyrederek sevgilisine şöyle demişti:
- Sahi Ahmet Bey, ne güzel mektuplar yazardın eskiden?
Türkçe'nin büyük ustalarını daima zapt olunmaz bir hasetle okudum. Tamamen kendi zihnimde kalmak üzere, onları tamir etmek cüretinde bulundum. "Daha iyisi ve güzeli nasıl yazılabilir?" küstahlığını adet edindim; bilerek veya bilmeyerek ustalarımı taklit ettim ve neticede taklidin öğrenme usullerinden biri olduğunu fark ettim. Bana "üslup sahibi" iltifatında bulunan dostlarımı tekzib ederim: sadece "Türkçe işçisi" olarak bilinmek benim için yeterince ciddi bir sıfat olacaktır.
Haritalar sadece dağlardan, denizlerden, ovalardan, vadilerden ve nehirlerden değil kaderden de bahseder. Bu yazı, kaderiyle harita masalarında yabancılaşan toplumlar içinde payına hep hicran düşmüş olanlar hakkındadır.