«Ben çok bir şey istemiyorum» diyorum. «Ama birşeyler istiyorsundur» diyor.
«Evet» diyorum.
«Ne?» diye soruyor.
«Şimdi mi?» diye soruyorum.
«Şimdi şu anda» diyor.
«Buğusu üstünde bir çanak etli fasulye çorbası. Ya da bir bardak sütsüz çayla bir parça et sucuğu. Olmazsa bir baş soğanla bir dilim hayat ekmek yeter bana» diyorum.
«Başka bir isteğin yok mu?» diye soruyor.
«Var, ama parayla alınmaz» diyorum.
«Ne istiyorsun başka?». diye soruyor.
« Özgürlüğümü» diyorum.
«Ne oldu özgürlüğüne?» diye soruyor.
«En büyük bir dağın kovuğu içerisinde kaldı,» diyorum.
«Anlamıyorum» diyor.
«Anlamazsın» diyorum.
«Ne zaman kaldı özgürlüğün orada?» diye soruyor.
«Canımı koruması için Ulu Tanrı'ya dua etmeğe başladığım gün» diyorum.
Kardeşler, ateş etmeyin ! . . . Öldürmek her yerde, her zaman suç sayılır! diye bağıramam. Aldırmazlar bağırsam da. Tüfeklerini göğsüme doğrulturlar. Sonra ateş açarlar. Göğsümü bin kurşun deler.
Yarını düşünme. Hiç hiç düşünme yarını. Anlıyor musun? Savaşı da düşünme. Ömründe gelip geçmiş hüzünlü günlerini de düşünme. Beni düşün, istiyorsan. Beni, bir de anneni, düşün.
Biz, yüce bir toplum! Yüce bir millet!.... Ama ahlakı, canı beş para etmez insanlarız. Aramızda insan adına değer birkaç kişiyi mumla kırk yıl ararsan bulabilirsin belki, ama çoğumuz...