Vahyin Tarihsel Mahiyeti

Hamdi Tayfur

Vahyin Tarihsel Mahiyeti Sözleri ve Alıntıları

Vahyin Tarihsel Mahiyeti sözleri ve alıntılarını, Vahyin Tarihsel Mahiyeti kitap alıntılarını, Vahyin Tarihsel Mahiyeti en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kuran'ın indiği dönemde o günün tüm dünyasında olduğu gibi Arap toplumunda da "mitolojik düşünce yapısı" hakimdi. Hz. Muhammed de dahil hiç kimse siyasi,dini,bilimsel ve dünyayı algılama biçimiyle veya kişisel tecrübesiyle ilgili bir konudaki düşüncesinde "mitolojik düşünce yapısı"ndan bigane kalamazdı. Peygamber sübjektif vahiy tecrübesini anlamlandırırken ve çevresindeki Araplara açıklarken, o günün mitolojik düşünce yapısının onda oluşturduğu etkiler üzerinden hareket etti, bilinç dışı bir şekilde de olsa onları temel aldı.
Sayfa 26
Kuran, Hz.Muhammed'in düşünceleri, bilgisindeki gelişim, duyguları, emelleri, endişeleri, pişmanlıkları,sevgisi ,nefreti, kızgınlıkları, belirlediği strateji ve planlar ile şekil almıştır. Eğer Kuran'ın bir ruhundan söz edeceksek bu ruh Hz.Muhammed'in ta kendisidir. Cebrail'in Allah'tan alarak peygamberin kalbine gene bir ruh olarak inzal ettiği vahiy Hz.Muhammed'in bilgisi, psikolojisi, olaylara ve dünyaya bakış açısı, duyguları, kaygıları, korkuları ve emelleri ile bütünleşerek onun dilinden Kur'an olarak şekil almıştır.
Sayfa 20
Reklam
Cahiliye dönemi Arapları sadece aşkın alanla ilgili değil, güncel hayatta sebep-sonuç ilişkisini kuramadıkları durumlarda da bunları hurafe ve mitolojik kıssalara bağlıyorlardı. Örneğin onlar Me'rib barajının yıkılışını kırmızı farelerin settin taşlarını azı dişleri ile kazımalarına bağlar ve buna da o şekilde inanırlardı...
Sayfa 36
Kuran'da Hz. Muhammed'den isim olarak çok az ayette söz edilir ama her bir noktasında onun izini, buram buram kokusunu, etkisini gözlemlemek mümkündür.
Sayfa 106
Hz. Muhammed de sübjektif vahiy tecrübesini, kültürel zeminin ve Arap dilinin tarihsel sınırları dahilinde anlayıp yorumlamış ve çıkarttığı sonuçlara göre Allah'tan vahiy aldığına iman etmiştir. Bu, elindeki kavramsal ve kültürel bilgi birikimini kullanarak yaptığı yorumlarla ulaştığı bir sonuçtur.
Sayfa 32
Bu yüzden Arapçada duyu organları ile idrak edilemeyen bütün varlıklar "cin" ismiyle adlandırılır. Melekler ve şeytanlar buna dahildir. Her melek cindir ama her cin melek değildir.
Sayfa 41
Reklam
İlk ayetler de peygambere rüya halindeyken indi.
....Demek ki ilk tecrübeler peygamberin rüyasında vuku bulmuştur. Enfal suresi 43-44. ayetlerde Bedir savaşı, Fetih suresi 27. ayette Hudeybiye seferi ile ilgili olarak peygamberin rüyalarından bahsedilmesi rüyada vahyin sadece ilk tecrübelere değil, çok sayıda ayetin inişine konu olduğunu ama bunların gerçek tecrübelerden ayırt edilmemesinden dolayı hakiki tecrübeler olarak kendine yer bulduğunu göstermektedir. Kuran'da diğer diğer peygamberlerin vahiy tecrübelerinde de rüyanın önemli bir yeri vardır ve Kitabı Mukaddeste de Allah'ın peygamberlerle rüyalarında -hatta sadece rüyalarında- konuştuğu ifade edilmektedir.
Sayfa 111
Alemler arasında ilişkinin mümkün olduğuna dair inanca ve mitolojik açıklama biçimine dayanmaları açısından vahiy ile kehanetin, peygamber ve kahinin arasında bir fark yoktur. Aradaki fark kahinler, yalancı cinlerin ve şeytanların, mele-i aladaki konuşmalardan kulak hırsızlığı ile elde ettiği bilgilere birçok yalan eklenmiş ilhamlarına dayanırken; peygamber, Allah'ın ruh veya cebrail aracılığıyla nüzul sürecinde koruma altına alınmış yukarıdan aşağıya güvenilir bir güzergahtan kalbine indirilen vahiylerine dayanır. Her iki düşünce biçimini meşru ve onaylanabilir hale getiren o çağın söz konusu mitolojik akıl yapısıdır.
Sayfa 19
Hz. Muhammed'in gece kalkışlarını, gündüzleri yerine getireceği davet sorumluluğu için bir tür hazırlık olarak görebiliriz. Aktaracağı tüm cümleleri hazırlamak, etkili örnekler ve ifadelerle zenginleştirmek, bunların doğruluğundan ve Rabb'in adına uygun olduğundan emin olmak, mesajın temel mantığına uygunluğunu tasdik ettirmek için büyük bir çaba gösteriyordu.
Sayfa 123
Kuran'ın indiği bağlamda Allah'a bir mekan ve cihet izafe etmenin inan açısından bir sıkıntı oluşturduğuna dair bir anlayış yoktu. Bu yüzden O'nun semada olduğuna dair Arap algısı tartışma konusu yapılmadan kendisine yer bulmuş ve Allah'a mekan izafe etmekte hiçbir beis görülmemiştir. Bu, daha sonraları kelami tartışmalarda daha soyut bir Allah anlayışının gelişmesiyle problem olarak görülmeye başlamıştır. Tabii ki çözüm olarak nereye koysanız oraya uyan mecaz silahı kullanılmıştır...
Sayfa 88
84 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.