Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İnsan Felsefesi Çalışmaları

Varoluş ve Tarihsellik

Uluğ Nutku

Varoluş ve Tarihsellik Gönderileri

Varoluş ve Tarihsellik kitaplarını, Varoluş ve Tarihsellik sözleri ve alıntılarını, Varoluş ve Tarihsellik yazarlarını, Varoluş ve Tarihsellik yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Bugün yapılması gereken iş, açıkkalplilikle problemlerin ortaya konmasıdır. Türkiye’de kırk yıl önce olduğu gibi bi­lim adamı kıtlığı yoktur. Hazırlanan taslakların yabancı ku­ruluşlara tasdik ettirilmesi gerekmez. Halbuki biz hâlâ Şark düşünce tarzından ayrılamıyoruz; kavramları olaylarla, fe­nomenlerle bir tutuyoruz. Eğer biz, realiteye yönelmeden, ondan korkarak kavramların arkasına saklanmak istersek, problemlerimizi çözeceğimiz yerde, daha karışık durumlara düşeriz.” Takiyettin Mengüşoğlu
Reklam
Her birey önceki kuşakların ömürlerini verdiği ürünler, başarılar içine doğar. Toplumsal gerçekliğini benimsemesi varo­luşunun zorunlu önkoşuludur. Aynı dili konuşmak, aynı göre­nekleri izlemek toplumsallaşması gereğidir. Bu benimseme, kendine mâl etme sürecinden sonra, kendi aklını kullanarak, olumsuzluğu gördüğü yerde eleştiriye geçer, benimsemesini et­kince geliştirir. Aile buna yardımcı olmalıdır. Devlet, gençliği eleştirel öğrenmeye teşvik etmelidir. Bunu maddi dayanakla da sağlamalıdır; yoksa eğitim idesi, hep geleceğe ertelenen içsiz bir laf kalabalığı olarak kalır.
Doğru tarih bilincinin ilk basamağı kendi tarihini mutlaklaştırmamak, ona dünya tarihi içinde bakmaktır. Bu yapılabilirse, inanç da mutlaklaştırılmayacak, inançlar tarihi içinde bir kültür anlatımı olarak yerini bulacaktır. Yapılamazsa, geçmişi olduğu gibi şimdiye getirmekten, çürük inançlarla dolu bir ‘maneviyat’ safsatacılığından öteye geçilemez. Bu edilgin öğrenmeyle kendi içine kapanan bilim, toplumda hoşgörüsüz­lüğün tohumlarını eker.
Kaba anla­yış övgü ve yergi uçlarına takılakalır, önyargıları fark etme ve eleştirme gücünü kendinde bulamaz. İnanç saplantıları güçsüz­lük göstergeleridir.
Eğitimin amacı bir kez doğru saptanmışsa ve çoğunluk bilinçliyse, uygulamadaki yanlışların pek çabuk farkına varılabilir. Amaç, çıkarların aracı durumuna gelmişse, bir yaz-boz tahtası­na benzemiş, öğretmen bir tebeşir - bir silgi değerine indirilmiş olur. Dış görünüş önem kazandıkça, kavramın içi boşalır. En korkuncu kimin neyi daha iyi bildiğinin ölçüsünün yitirilmesi ve artık umursanmamasıdır. Eğtimimizin son on beş yılda kro­nikleşen hastalığı budur.
Reklam
“Eğitme ve eğitilme soyut fikirlerle, öğütlerle elde edilemez. Eğer bir memlekette ağaç sevgisi yoksa, ormanlar yakılıp yıkılıyorsa, eski ve yeni sanat eserlerine saygısızlık varsa, her yeri öğütlerle donatsak da, durumu değiştiremeyiz. Ağaç sevgisi, genel olarak tabiat sevgisi, sanat sevgisi insan için bir hayat biçimi olursa, yani insan böyle bir hayat biçimi içinde gözlerini açarsa, ancak o zaman bir sevginin, anlayı­şın uyanması söz konusu olabilir. Bu bakımdan eğitimin ilk ve önemli basamağı ailedir. Aile eğitimine ait olmayan, ya­şanan haline gelmeyen bir sevgi, bir anlayış, dışarıdan, teo­rik olarak yapılan telkinlerle, öğütlerle meydana getirilemez.Bu, bütün hayat fenomenleri için geçerlidir. Bunun başlıca sebebi, /insanın tarihi bir varlık olmasıdır, yani insanın yüz­ yıllar boyunca ortaya koyduğu başarılar kaybolup gitmezler; nesilden nesile devredilip devralınırlar.” Takiyettin Mengüşoğlu
“İnsan, ancak eğitim sayesinde insan olur. İnsanda önceden mevcut olmayan bu niteliği eğitim gerçekleştirir; çünkü in­sanın doğal yeteneklerinin gelişmesi kendiliğinden olup bit­mez; doğa insana hazır yetenekler vermemiştir. Doğa insa­nı, sahip olduğu yeteneklerin, olanakların çekirdekleriyle donatmış, onları geliştirmeyi de kendisine bırakmıştır. Do­ğa insanı dünyaya fırlatmış ve sanki ona şunu söylemiştir: Eğer sen günün birinde bir başarıya, bir mutluluğa erişir­sen, bunu başka bir kuvvete, bir varlığa değil, yalnız ve yal­nız kendine borçlusun; en alt basamakta kalman da, en üst basamağa çıkman da senin kendi eserindir; başka bir kuv­vetin, hattâ doğaüstü, insanüstü bir varlığın da sana yardımı dokunmamıştır.” Kant
Fazla ısınan bir nesnenin yanması yahut erimesi gibi, son sınırına kadar genel­leşen, yani mutlaklaşan düşünce de kırılmaya, eğilip bükülmeye başlar. ‘Bazılar’ kaybolur, bazılarla birlikte tartışma ortamları da kaybolur, çünkü başka bazıların karşıt düşünceleri erimiştir. Bu durumda herkes herkesle konuşur, ama herkes tümelliği onaylanmış düşüncelerle konuşur. Tümel, dogma olmuştur.
Adalet ne ölçüde gerçekleşirse, özgürlüklerin de o öl­çüde gelişeceği bu kavramların içeriklerinden bellidir; adalet ve özgürlük doğru orantılı genleşir.
147 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.