"Köyde her ev aynı kokar; biraz ahır, biraz süt, biraz tütün. Onunki farklıydı ve ben bunu çok seviyordum. Meyve mi, şeker mi, bisküvi mi yoksa kitaplar mı kokuyordu böyle tatlı tatlı."
Sabahın ilk saatleridir köyün en duru vakti. Yazın ortası bile olsa geceden kalan kırağı ardında beyaz bir örtü bırakır, güneşin doğmasıyla sevimli topacık çiğler kaygan zeminde tutunamaz, bir iki salınıp yere düşer. Yükünden kurtulan yaprağın titrediğini kimse fark etmez. Çiğnenen toprak, lekeli tenini sırtından atıp koynunda beslediği binbir çiçeğin kokusuyla karşılar günü. Gece boyu akan ırmak, suyunu taşlara çarpa çarpa yıkarken yuvasından başını uzatan serçedir ilk konuğu.