Sayfa Sayısına Göre Yaşamla Buluşmak Sözleri ve Alıntıları
Sayfa Sayısına Göre Yaşamla Buluşmak sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Yaşamla Buluşmak kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bizler kendimiz için inşa ettiğimiz bir kafeste dönüp duran evcil hayvanlarız; kendimizi beğenmişliğimizi kibarca veya kabaca sömüren gurularıyla, inanılmaz politik liderleriyle, kavga ve çekişmeleriyle bu kafesi biz kurduk. Bu kafeste sonuçta kargaşaya yol açan düzene veya kaosa sahip olabilirsiniz, nitekim asırlardır olup biten de bu: sömürü, geriye dönüş ve sosyal yapı kalıplarını değiştirmek, belki orada burada yoksulluğu bitirmek. Ne var ki eğer bütün bunları elzem olarak görürseniz o zaman ötekini kaçırırsınız.
Sessizlik gürültünün bitmesi değildir; zihnin ve kalbin bitmeyen gürültüsü sessizlik içinde sona ermez; o ne arzunun bir ürünü, bir sonucu ne de iradenin bir eseridir. Tüm bilinç kendi yapımı olan sınırların içinde durmadan hareket eder. Bu sınırlar içinde sessizlik veya dinginlik gevezeliğin sadece geçici bir süre sona ermesidir; zamanın değdiği bir sessizliktir bu. Zaman hafızadır ve ona göre sessizlik uzun veya kısa olur; ölçülebilir. Ona yer ve süreklilik verince o da başka bir oyuncağa dönüşür. Fakat sessizlik değildir bu. Düşüncenin bir araya getirdiği her şey gürültünün alanı içindedir ve düşünce hiçbir surette kendi-ni dinginleştiremez. Bir sessizlik imgesi yaratıp ona uyabilir, ona tapınabilir, tıpkı kendi yaptığı diğer pek çok imgeye tapındığı gibi, ama onun sessizlik formülü tam da sessizliğin reddedilmesidir; onun sembolleri gerçekliğin inkârıdır. Sessizliğin oluşabilmesi için düşüncenin kendisinin susması gerekir.
Zihni çürüten şey deneyimler değildir, onların ardında yatan izler, yaralar, anılardır. Bunlar birikir, birbiri üstüne biner ve sonra acı başlar. Bu, acı zamandır.
İnsan bütün belirsizlikleri ve endişeleriyle hayattan ve kendi zihninin yarattığı tanrılarından da korkuyor. Onu güce ve saldırganlığa iten şey korkudur.
Zekâ bu korkunun farkında ama elinden bir şey gelmiyor ve dolayısıyla pek çok çehresiyle bu korkunun canlanıp devam ettiği bir toplum, bir kilise inşa ediyor. Düşünce korkuyu yenemez, çünkü düşünce korkuyu besliyor. Ancak düşünse sessizleştiğinde korkunun kaybolması söz konusu olabilir. Güç sahibi rekabetçi insanda kesinlikle sevgi yoktur, sevdiğini iddia ettiği bir aileye ve çocuklara sahip olsa bile.
Burası sahiden büyük acıların dünyası ve birini sevmek için bu dünyanın dışına çıkmalı. Dışarıda olmak yalnız olmak, özgür olmaktır.
İnsanın aklı eylem konusunda hep karışıktır. Ve hayatın karmaşıklığını görünce daha da sersemler. Yapılması gereken çok şey var; keza acil eyleme geçmeyi gerektiren şeyler de var. Çevremizdeki dünya hızla değişiyor: değerleri, ahlakı, savaşları ve barışı. İnsan eylemin aciliyeti karşısında kendini tamamen kaybediyor. Öte yandan bu muazzam yaşama meselesiyle karşılaşan insan kendisine hep ne yapmalıyım diye soruyor. İnsan birçok şeye inancını yitirmiş durumda: liderlere, öğretmenlere ve inançlara. İnsan çoğu zaman yolunu aydınlatacak apaçık bir ilkenin veya ne yapması gerektiğini söyleyecek bir otoritenin olmasını istiyor. Fakat biz bunun miadını doldurmuş ölü bir şey olduğunu kalben biliyoruz. Hep dönüp dönüp kendimize bütün bunların anlamı ne ve ne yapmalıyım sorularını soruyoruz.
Hangi türde olursa olsun direnç şiddettir ve bütün hayatımız bu dirence dayanıyor. Direnç sonradan disipline dönüşür. Diğer pek çok sözcük gibi "disiplin" sözcüğüne de çok anlam yüklenmiştir ve aileler, toplumlar ve kültürler tarafından değişik şekilde yorumlanmaktadır. Disiplin, öğrenmek demektir. Öğrenmek bir talim, bir taklit veya uyum sağlamak demek değildir. Davranış şeklini, ilişkideki eylem biçimini öğrenmek, kendine ve yaptıklarına bakma özgürlüğüdür.
Bizler sadece içinde yetiştiğimiz kültürün köleleri değiliz, ayrıca bütün insanlığın sefaletinin ve acılarının devasa bulutunun, kargaşanın, şiddetin ve gaddarlığın büyüklüğünün de köleleriyiz. İnsanın birikmiş acılarını hiç umursamıyoruz. Keza nesilden nesile artan korkunç şiddettin de pek farkında değiliz. Bizler adeletsizliği, savaşları ve yoksulluğuyla sosyal yapının dışsal değişimi veya reformuyla ilgileniyoruz ama onu ya şiddetle ya da yavaş adımlarla ilerleyen yasama yoluyla değiştirmeye çalışıyoruz. Bu arada insanlar arasındaki açlık, yoksulluk, savaşlar ve kötülükler sürüp gidiyor