Her halükârda bizden sonra da var kalacaklar. Olanı olduğu gibi kabul edelim. Carpe diem. Daha önce olanın ne önemi var? Ne olacağının ne önemi var? Bizden önce ve bizden sonra tufan!
“ Şikayet etmesi gereken biri varsa o da yıldızlardır, ama onlar şikayet etmezler. Zavallı yıldızlar! Oynadıkları muhteşem rol kendinin feda ermekten ibarettir.”
“ İnsanların eserleri bir an bile ihmal edilse, doğa onları usulca yıkmaya girişir ve biraz gecikilirse harabelerin üzerinde doğanın çiçek açtığını görürüz.”
Bugün, kendilerini itip kakan, yüzlerce biçimde çekiştirip duran, güneşin ateşiyle şişirip sonunda lime lime ederek uzaklara savuran büyük gezegenlerin elinde oyuncak olmuş kuyrukluyıldızlara herkes derin bir küçümsemeyle bakıyor. Ne büyük bir düşüş! Kuyrukluyıldızların ölüm habercileri olarak selamlandığı eski zamanlarda nasıl alcakgönüllü bir saygı gösterilirdi onlara oysa. Zararsız oldukları anlaşıldıktan sonra da ıslıklanıp yuhalanır oldular! İnsanların ne mal olduğu buradan belli oluyor.
Aslına bakılırsa, belki yapısalcılığın yükselişte olduğu yıllar (bir de belki sinirbilime artan bir ilgi gösterilmeye başlanan son beş-on yıl) haricinde neredeyse bütün 20. yüzyılın sosyal ve beşeri bilimleri, pozitif bilimler karşısında genel olarak derin bir şüpheciliği dışavurmuştur:
Kah bilim pratiğinin iktisadi ve siyasi iktidar odaklarıyla, kapitalizmin teknokratik yapılarıyla iç içe geçmişliği, kah bilimin ve bilim insanlarının "resmi ideolojisi" olarak görülen pozitivizmin başka bilme biçimleri karşısında takındığı kibirli ve temelsiz yoksayma ve küçümseme tavrının kendisi ciddi ve haklı eleştirilere konu olmuş, hatta "bilim inancı" Aydınlanma'ya ve dolayısıyla modernliğe özgülenerek artık başta pozitif bilimlerinkiler olmak üzere bütün "büyük anlatılar"ın sona erdiği "postmodern" bir çağda yaşadığımız ilan edilmiştir.