Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yılların İzi

Mahir İz

Yılların İzi Gönderileri

Yılların İzi kitaplarını, Yılların İzi sözleri ve alıntılarını, Yılların İzi yazarlarını, Yılların İzi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Uğradık zannederim bir gönülün âhına biz Nereden düştük İlahi bu bela çahına biz
Sayfa 148
Bir zamanlar (1931-32 yılları) Devlet Arşivindeki eski evrâk Bulgarlara okka ile satılmıştı. Sultanahmed'den geçen bu evrâkı hâmil kamyonun çuvalları arasında düşen bir vesikayı oradan geçmekte olan büyük vatanperver, âlim ve fazîletkâr bir meslek adamı olan Muallim Cevdet Bey görünce, keyfiyeti derhal Maarif Vekâletine, Başvekâlete ve Meclis Riyâsetine ayrı ayrı telgraflarla bildirmiş ve bunun üzerine hâdise üzerinde durulmuş, o vakte kadar ne kadarı gittiği bilinmeyen evrâkın geri kalanı kurtulmuştu. İşte bu vak'ayı duyan Midhat Cemal Bey şu kıťayı yazmıştı ki, tarihî vesîka değerindedir: Bizden ila üçyüz sene evvel uyananlar Hâlâ uyuyanlardaki mâhiyyeti görsün. Efsanesi kaybolsa kıyâmet koparanlar Târihini okkayla satan milleti görsün.
Sayfa 195
Reklam
Ömer Ferid Kam
Lâ ile nefy-i vücud etse eğer bir münkir Reh-i isbâta gider, ayrılamaz illa'dan Hak iken dâire-i kevn'e muhît-i mutlak Yine Mevlâya döner yüz çeviren Mevla'dan
Sayfa 186
Hidâyet senden olmazsa, dirâyet neylesin yâ Rab! Arabça bilse de Bû cehl'e âyet neylesin yâ Rab?
Sayfa 183
Ömer Ferid Kam
Geçti alemden adamlık devresi İ'tımâd et sen bu kavl-i râciha Şimdi hayvanlıkdadır feyz ü revâç Rûh-ı insaniyyete el-Fatiha
Sayfa 179
Şeref-i zât iledir insanlık Himmetin kesbine masrûf olsun Sûretin kıymeti yoktur aslâ Nazarın Sîret'e mâtuf olsun.
Sayfa 177
Reklam
Uğradık zannederim bir gönülün âhına biz Nereden düşdük ilâhî bu belâ çâhına biz
Sayfa 175
Din kültürünün mücerret ibâdetten ibaret olduğu fikri, din bilginlerinin, kütle hâlinde, kemâline mâni olmuştur. Tabiî her dın alimi bir Hızır Bey, bir İbn-i Kemâl, bir Ebussuûd olamazsa da, her devrin kendine göre, kendini yetiştirmiş âlimleri bulunur. Sonra bir fetret devri araya girdi. Son iki, üç asırda yazılan eserler hiç incelemeye lüzûm görmeden, aynen nakil sûretiyle tedvîn edildi. İleride bu acı hükmün misâllerini sırası gelince göreceğiz.
Sayfa 145
(الساكت عن الحق شيطان اخرس ) "Haksızlık karşısında sükût eden 'Hakkı söylemeyen' dilsız şeytandır." Bu ne büyük sözdü, demokrasinin rûhu idi. Hak ancak böyle korunurdu. Bu, kuvvetli bir imân eseri idi. Inanan adam önce hakkı korumakla mükelleftir. Hoca efendilerimiz de halka bunu öğretmekle mükelleftir. Nasıl olur da kendileri tatbik etmezdi? Bu sukût neden olabilirdi? İkinci seçimi garantiye almak için mi idi? Hadiseleri görmeyen ve muhitini bu kadar tanımayan kimse nasıl ikinci seçimden ümit edebilirdi? İşte bu imân zaafı, bir milletin rûhunu tereddîye sürüklemek için kâfi idi. Montesquieu'nun "Her millet lâyık olduğu idâreye mazhar olur" sözünü söyleyişinden bin sene evvel, en büyük hikmet ve hakikatleri bütün cihâna ilân eden son Peygamber Hazret-i Muhammed (s.a.v) (كما تكونوا يولى عليك) yani; "Siz nasılsanız ona göre idâre olunursunuz" düstûrunu vaz'etmişti Montesquieu'nun ilham menbai da o idi. Fakat Şark kultüründen bîhaber Garp hayranları, bütün sosyal kaideleri Garp medeniyetinin vaz ettiğine inanıyorlardı. Çünkü din sosyolojisi, din psikolojisi kimse tarafından ele alınmamıştı. Medrese kültürü bu lüzûma hiç yönelmemişti. Son asrın bütün içtimaiyat ve rûhuyat nazariye ve kanunları Kur'ân ve hadîslerle bin üç yüz sene evvel vaz'edilmişti.
Sayfa 144
Bir gün, muhtelit tedrisât hakkında hocalardan bir karar almak için Meclis salonunda bir Muallimler Kongresi yapılmıştı. Vasıf Bey, muayyen iktisâdî zarûretler serdiyle kız ve erkek talebenin müşterek tedrisât yapması lazım geldiğinden bahisle buna müsaâde verilmesini istemişti. O kongrede Muallim Mektebi hocalarından -eski Ankara vâlisı akrabamdan Azmi Bey'in küçük oğlu- Adnan Bey, bir aralık Kız Muallim Mektebi ve Kız Lisesi Müdîri olan Ayaşlı Ali Rıza Bey'in yanında oturuyormuş. Teklif, rey'e konunca bakmış Ali Rıza Bey de elini kaldırıyor. "Hoca ne yapıyorsun?" deyince, "kaldır elini sonra söylerim" cevabını vermiş. Toplantı bittikten sonra demiş ki: "Yeniçeri ağasına, civarda oturan bir Yahudinin çok güzel sesi olduğunu söylemişler. Çağırıp ezân tâlim ettirmiş ve müezzin ile birlikte minâreye çıkarıp ezân okutmuşlar. Yahudi, her cümlenin sonunda usulca "Müslümanlar böyle söyler" dermiş. Şimdi sen de elini kaldırır ve "Lâikler böyle istiyor!" dersin" demiş. Sonra bize anlattılar, hep birlikte gülüştük.
Sayfa 132
Reklam
Milleti uyandıracak ve benliğine kavuşturacak iki unsur vardı: Biri "İlim", diğeri "Adalet".
Sayfa 113
Mâmâfih, siyasî ve idarî suçların cezası ekseriya mahşere kalmaktadır.
Sayfa 110
Tal'at Paşa'nın şahsen dürüst olması, sâde bir hayat yaşaması, servet ve gelir temin etmemesi gibi ferdî fazileti, kendisini, Hükûmet ve Cemiyetin en nüfuzlu üç unsurundan biri olarak, " tarih, millet, kanun ve âmme vicdanına karşı taşıdığı" mes'uliyetten kurtarabilir mi?
Sayfa 110
508 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.