Âh Kudüs âh! Ama yine ver elini ,al götür bedenimi, ruhumu... Bırakın kalbim orada kalsın, belki yumuşar, belki aydınlanır. Ömrüm oldukça hep kalbimde yaşayacak, ruhumda canlanacak, hayalimden silinmeyecek, rüyalarımı süsleyeceksin!
Haçlılar kudüs'ü işgal edince camilerin büyük bir kısmını yıkmışlar, bir kısmınıda kiliseye çevirmişlerdi. Selahattin Eyyubi ise fetihten sonra Hıristiyan eserlerini yıkmadığı gibi bazılarını elden geçirterek tamir ettirdi. Bu davranışı İslam'ın diğer semavi dinlere nasıl bir müsamaha gösterdiğin çok açık ve somut bir delilidir.
1) 3000 sene önce Hz. Süleyman'ın yaptırdığı Mescid-ül Aksa'l Kadim olarak bilinen ilk mescid
2) 1300 sene önce Halife Abdülmelik bin Mervan'ın yaptırdığı ve şimdi Kıble/Cuma mescidi olarak bilinen beş vakit namazın kılındığı mescid
3) Peygambeimizin Miraca çıkarken Burak'ı bağladığı rivayet edilen Burak Mescidi
4) Yeraltı mescidi olan Mervani mescidi
5) Bütün semavi dinlerde kutsal olan Muallâk Taşı (sahra)'nın üzerine yükseltilen ve bu taşı kucaklayan altın kubbeli, Abdülmelik bin Mervan'ın yaptırdığı, Kanuni Sultan Süleyman'ın da çinilerle süslediği Kubbestüs Sahra Mescidi
Aslında çoğu kişinin sandığı Altın kubbeli yapı Mescidi Aksa değil İçinde 5 mescidin olduğu 143 dönümlük Mescidi Aksanın bi parçası sadece..
Hz. Ömer'in meşhur adaleti şehri teslim almaya giderken de ortaya çıkmıştı. Zira Hz. Ömer Kudüs'e gelirken kölesiyle devesine nöbetleşe biniyor ve deveyi de dinlensin diye ara ara boş götürüyordu. Kudüs'e yaklaştıklarında deveye binme sırası kölede olduğundan, Kudüs halkı deve üzerindeki köleyi halife zannederek secde etmişlerdi. Köle de onları Allah'tan başkasına secde edilmez diye uyarmıştı.
Bu olay üzerine Patrik Sophronius, böylesine adaletli olan Müslümanların Kudüs'e olan hakimiyetinin kıyamete kadar süreceğini düşünürek ağlamıştı...
Filistin özerk bölgesi içler acısı... Maddi manevî dua isteyen bir parçamız, farkında olmadığımız, unuttuğumuz, bir asırdan fazladır gözden uzak tuttuğumuz, ihmal ve imhal ettiğimiz azamız. Sadece "ya Mâlike'l-Mülk/Ey mülkün gerçek Sahibi!" deyiveriyorsunuz içinizden...
Âh Kudüs ah! Ama yine ver elini, al götür bedenimi, ruhumu... Bırakın kalbim orada kalsın, belki yumuşar, belki aydınlanır. Ömrüm oldukça hep kalbimde yaşayacak, ruhumda canlanacak, hayalimden silinmeyecek, rüyalarımı süsleyeceksin!
Müslümanlar bu kutsal şehre "Kudüs" veya "Beytü'l- Makdis" diyorlardı. Yunanlılar "İliya," Süryaniler "Makdine," İbraniler "Has Yebus," "Urşelim," "Kapitaliana" adlarıyla anıyorlardı. Şimdi ise "Jarusalem," "Dârü's-selâm" diyorlar "Barış şehri" manasında...
Genç yaşlarında cihat aşkıyla yanan Selahaddin, Kudüs için Allah'a şöyle yemin etmişti:
"Ey Allah'ım! Mübarek Kudüs'ü Haçlı işgalinden kurtarmadan gülmek bana haram olsun!"
Ve bu yemini yaptığı tarihten itibaren tam 33 yıl boyunca yüzü hiç gülmemişti.
Haçlılar Kudüs'ü işgal edince camilerin büyük bir kısmını yıkmışlar, bir kısmını da kiliseye çevirmişlerdi. Selahaddin-i Eyyûbî ise fetihten sonra Hristiyan eserlerini yıkmadığı gibi, bazılarını elden geçirterek tamir ettirdi. Bu davranışı, İslam'ın diğer semavî dinlere nasıl bir müsamaha gösterdiğinin çok açık ve somut bir delilidir.