"Usta," diye heyecanla söze girdi Aubert, "bakırdan, çelikten bir makineyi, Tanrı'nın ruh adını verdiği, tıpkı meltemin çiçeklere hareket vermesi gibi bedenlere can veren o soluğa benzetiyorsunuz. Bacaklarımızı, kollarımızı hareket ettiren gözle görülmez çarklar olabilir mi acaba? Hangi parçalar içimizde düşünceler doğurabilecek kadar iyi ayarlanmış olabilir ki?"