Yine bir gün, güzel bir evin renk cümbüşü, coşkulu bir bahçesine takıldı gözümüz. O kadar çeşitli çiçekler vardı ki… Onları hayranlıkla seyrederken önemli bir şeyin eksik olduğunu hissettik. Bu kadar çok çiçeğin olduğu bahçeden, yoğun kokular fışkırmıyordu nedense. Kokusuz; ama süslü bir bahçe… Çok şık elbiseler giyinmelerine rağmen içi boş olan kimi insanlar gibiydi sanki… Peki kokulara ne olmuştu?… Gayriihtiyari, kokuların ve dostlukların en yoğun yaşandığı o geçmiş zamanlara göç edivermişti aklımız ve ruhumuz…
Yıllar yolu hayat mücadelesi içindeyken nasıl da değişmişti her şey… Ancak yaşlandığımızda fark edebildik sokakta, caddede yürürken sağ elleri kulaklarında sürekli telefonla konuşan insanları… Çocukların ise kapı önlerinde oynamadıklarını, evlerine çekilip büyüklerin onlara aldığı bilgisayar oyunlarıyla vakit geçirdiklerini… Arkadaşlıkların, dostlukların, oyunların yerini bilgisayarlar, telefonlar almıştı. Sokaklarda ne seksek oyunun tebeşirle ya da kiremitle çizilmiş kareleri, ne de kale direği yerine geçen taşlar vardı… sanki sanal bir dünyada yaşıyorduk bunu yadsımasak da…