Kitabın özetini okuduğumda bu kitabın sadece Zehra'nın kıskançlığı üzerine olduğunu düşünmekle yanılmışım. Konu itibariyle tahminimden biraz daha farklı ilerledi. İntikam konusu daha baskın kıskançlığa göre. Nabizade Nâzım'ın Zehra'sı edebiyatımızda psikolojik roman türünde ilklerdendir. Kitapta beni en çok etkileyen şey karakterlerin aslında eylemlerinin olumsuz sonuçlarını bilmelerine rağmen , yine de gerçekleştirmekten geri durmamalarıydı. Özellikle Suphi karakterinde benlik, ego duyguları net bir şekilde görülüyor. Bunlar haricinde dönemin İstanbul'u, şehir hayatı, hukuk sistemi, toplumsal değişimler ayrıntılarla mevcut. Günümüz türkçesiyle okuduğumun altını çizerek de belirtmek isterim ki Can yayınları kitabın orijinalliğini bozmadan, yer yer açıklamalar vererek güzel bir iş çıkartmış.
SPOILER içerir:
Suphii, sen ne fena adam çıktın. Başta Zehra yersiz kıskançlıkların esiri olacak diye beklerken sen gerçekten beni şaşırtmayı başarttın. İki kadının onun için kavga ettiğini izleyip sevinmek nedir? Nasıl bir egodur. Zehra da Monte Kristo Kontu'nu okuyup okuyup gerçekten iyi intikam aldı. Biliyor tabii Suphi'nin ayran gönüllülüğünü. Tabii sonra ardından gelen pişmanlık... Hiçbir şey yapmasa bile Suphi'nin hayatı güzel olmayacaktı. Bir yerde mahvedecekti her şeyi. Keşke özellikle Suphi'nin annesinin hayatını mahvetmeseydi. Son pişmanlık neye yarar? Zehra için mutlu bir gelecek isterdim.