Hakikat, ilişkinin olgularında yatar, ilişkinin dışında değil. Çevreden soyutlanmış bir yaşamda böyle bir şeyin olmayacağı açıktır. Biz dikkatle fiziksel ilişkilerin bazı biçimlerini kesebiliriz, ama zihin yine de ilişkidedir. Zihnin temel varoluşu ilişkiyi gerektirir ve 'kendi' bilgisi, uydurmak, kınamak ya da onaylamak olmaksızın ilişkilerin olgularını anlamakta yatar.
Düşünce bizim sorunlarımızı çözebilir mi? Sorunu, üzerine düşünerek hiç çözdünüz mü? Ekonomik, toplumsal, dinsel, hangi çeşit sorun olursa olsun, üzerine düşünülerek gerçekten çözümlendiği oldu mu? Kendi günlük yaşamınızda, bir sorun hakkında ne kadar çok düşünürseniz, sorun o kadar çok karmaşık, çözülmez ve belirsiz olur. Siz sorunun, belirli yüzeysel parçalarını düşünüyor olabilirsiniz. Başka bir insanın bakış açısından daha açık olarak anlayabilirsiniz. Ama düşünce, sorunun bütünselliğini ve tamamını anlayamaz. O yalnızca parçaları anlayabilir ve parçaya ilişkin bir yanıt tam bir yanıt değildir, bundan dolayı da, bir çözüm değildir.
...
Benim zihnim insan yapımı bir zihindir. O, yanılsayışlara, tutkulara ve diğer şeylere sahiptir. Ve bunlara sahip olmayan, bütün sınırlayışların ötesinde olan başka bir zihin vardır. Bu yanılsayışlı zihin, insan yapımı zihin, her zaman onu arar.
K: Zihin, beyin üzerinde etkinlik göstermek gücüne sahiptir. Örneğin herhangi bir krizi ya da sorunu ele alalım. Sorun sözcüğünün kök anlamı, bildiğiniz gibi "size doğru fırlatılmış birşey"dir. ve biz onunla, geçmişi anımsayarak, önyargıyla yüzyüze geliriz. Bundan dolayı sorun büyür. Siz sorunu çözebilirsiniz, ama özel bir sorunun çözülüşü ile başka sorunlar doğar. Siyasette olduğu gibi. Şimdi geçmiş bellek kayıtları ve araya giren, yansıtan düşünceler olmaksızın soruna yaklaşmak sorunu algılamak...
D: Bu algılayışın da zihne bağlı oluşunu gerektirir...