Ne acı birbirimize bunca geç rastlamamız,
Ya ayrı olmamız, daha da acı.
Zıtlar birleştirildi.
Bırak somurayım acılığını, acını,
Acılı kutbuyum ben mıknatısın;
Sense neşe. Çok isterim öyle kalmanı.
Dilerim bilmezsin ne kadar acılı olduğumu.
Üzmeyeceğim seni kendi acımla.
Üzmeyeceğim seni ölümümle,
Yüklemeyeceğim yaşamımı sana.
Selam, Oza, dilerim ışıltın eksilmez
Bir fenerin ardından eksilmeyen ışıltısı gibi.
Bırakıp gittiğin için de suçlayamam seni şimdi,
Teşekkür ederim ancak hayatıma girdiğin için.
İsmim yok. Yoksa hiç sevilmedim mi? Bir zannın peşinden mi gittim yoksa yıllarca… Sevildiğimi mi zannettim? Üzgünüm. Sevildiğini zanneden biri, sevilmediğini hisseden birinden daha fazla kırgınlık yaşar. Biri sevgisizlikle hiç yüzleşmemiştir, diğeri ise sürekli yüzleşme halindedir. Filozoflar insanın acı karşısında iki tutum geliştirdiğinden bahsederler. Acıda yaşamak veya acı ile yaşamak. Sevildiğini zannederek yaşayan kişi hiç yüz yüze gelmemiştir acı ile. Kendisinden ilk defa yüz çevrildiğinde ise büyük bir düşüş yaşar ve acının elemanı olur. Sevilmediğini hissedenler ise sürekli kalplerini onarma ve düzeltme yoluna girerler acı da onlara eşlik eden bir elemana dönüşür. Sevilen sevmediğine sevmediğini de hissettirmeli balım. Düşüyorum. Her türlü düşüş bu.
Ama ne zaman güneşe ve ışığa çıksam, bir deliğe bir kuytuya bir gölgeye kendimi atmak için içimde inanılmaz bir arzu duydum.
Bunu, ruhu kendi avucunda kadavra gibi dağılınca anlar insan.
Çünkü tek bir başlangıç ve bitiş ile sınırlanmaz insan da. İnsan sürekli yeniden başlayabilir. Bitirip başlayabilir, bitirmeden başlayabilir. Bu sürekli başlayış hali insanı kuyruğun sonuna, merkezin kenarına, kıyının altına, mağaranın içine yollayabilir. Kafka’nın geriye dönülmeyecek o yerini buluncaya kadar ya da Nasuh’un tövbesi gibi, asla geri dönmeyeceği o anı buluncaya kadar, yalanın bittiği hakikatin başladığı yeri buluncaya kadar çabalayacaktır insan.
Fransız Devrimi’nde ilk önce saatleri kurşunlamışlar. Saat kulelerine ateş açmışlar. Kendi zamanları akmıyorsa, başka zamanlar dursun diyedir belki de.
But then, it might not have been a question of right and wrong. Which is to say that wrong choices can produce right results, and vice versa. I myself have adopted the position that, in fact, we never choose anything at all. Things happen. Or not.