b

Biyografi, Edebiyat, Sanat

Atölye dışında, açık havada resim yapmak 19. yüzyılda ulaşılmış bir aşamaydı. Yapay ışıkta resim yapmak barok döneminde pek sevilen bir sanatsal zaman öldürme biçimiydi. Oysa açık havada, geceleyin ve yapay ışıkla resim yapmak bütünüyle Van Gogh'un buluşudur... Bu resimlerdeki belli belirsiz nesneler, gerçeklik ile düşler arasında gidip gelirler... Bu dönemin en önemli resmi Yıldızlı Gece'dir.
Sayfa 54 - ABC YayıneviKitabı okudu
Van Gogh, 1889'un Eylül ayında, son otoportresini yaptı. Bu yarım boy resminde ressam, dörtte üç profiliyle mavi, yeşil, gri, dalgalı, sarmal, bir fonun üzerinde duruyor. Yakasız beyaz gömleğinin üzerindeki ceket , fonla yaklaşık olarak aynı renkte. Van Gogh'un gergin yüzü, karanlık ve keskin bakışları dikkat çekici bir biçimde vurgulanmış.
Sayfa 88 - ABC YayıneviKitabı okudu
Reklam
Mektubu bitirdikten sonra geriye yapılması gereken tek bir şey kalmıştı. Akşam üzeri, alacakaranlık çökünce kırlara doğru yürümeye başladı. Hayatı boyunca anlatmaya çalıştığı yalnızlığının tam ortasında kendini bir tabanca ile göğsünden vurdu. Ölüm hemen almadı onu, bir süre baygın yattıktan sonra sürünerek kaldığı konukevine kadar geldi. Hemen Theo'ya haber verildi. Doktorlar iki gün boyunca çabaladılar, ama hiçbir şey işe yaramıyordu. Theo'nun kollarında sonrasızlığa doğru yelken açtığında, tarih 29 Temmuz 1890'ı gösteriyordu...
Sayfa 110 - ABC YayıneviKitabı okudu
7 Temmuz 1890'da kardeşi Theo'ya bir veda mektubu yazar: "Sevgili kardeşim aslında sana yazmak istediğim çok şey var, ama şu anda bunların artık bir yararı olmayacağını biliyorum... Bütün yaşamım boyunca hep kendi doğrularımla yaşadığım ve düşlerime fazlasıyla sarıldığım doğrudur. Bunların sonucunda hayatımı kendi elimle tehlikeye attım ve sonunda aklımı kaçırdım... Ama bazı insanların dediği gibi kendimden başka kimseyi önemsemediğim kesinlikle yanlıştır, sana bir kez daha söylemek istiyorum, ben senin sıradan bir galericinin ötesinde bir insan olduğuna hep inandım ve sana hep güvendim, sende bunu hiç boşa çıkartmadın... Her zaman iyi bir kardeş oldun ve senin mutluluğun için her an dua ediyorum..."
Sayfa 110 - ABC YayıneviKitabı okudu
Sonunda beklenen olay 23 Aralık gecesi patlak verdi. Akşam yürüyüşüne çıkan Gauguin'den şüphelenen Van Gogh, ressamı takip etmeye başlar. Ardından gitgide yaklaşan tanıdık ayak seslerini işiten Gauguin geri döndüğünde Van Gogh'un allak bullak olmuş yüzüyle karşılaşır. Van Gogh'un elinde bir ustura vardır, bunu gören Gauguin kötü bir şey yapmasından korkarak, yürüyüşe çıktığını ve eve döneceğini söyler. Buna inanan Van Gogh eve döner. Ancak olaydan ürken Gauguin, geceyi bir otelde geçirdi. Ertesi sabah Sarı Ev'e döndüğünde, bütün Arles ayağa kalkmıştı! O gece sanrılara kapılan Van Gogh, daha önce Gauguin'in elinde gördüğünü ileri sürdüğü usturayla kulağını kesmişti. Hemen ardından, kanamayı bile doğru dürüst durduramadan kasaba genelevine koşmuş, bir mendile sardığı kesik kulağını fahişelerden birine vermişti. Sonra, hiçbir şey olmamış gibi eve dönüp uyumuştu. Olayı genelev sahibinden haber alan polis, Van Gogh'u evinde uyurken buldu. Sanatçıyı apar topar kasaba hastanesine götürdüler. Hastanede on dört gün kalan Vincent, evine döndüğünde, yaşadıklarının bir resmini yaptı. Kulağı Sarılı Otoportre. Yüzünün sağ bölümünü olduğu gibi kaplayan büyük sargı, ressamın yüzündeki kaskatı anlama hüzün katıyor. Üzerindeki kocaman, ağır pelerinle, sanki çevresini saran acımasız dünyaya karşı korunmak istiyor... Yüzünün sol yanında , sargıların beyazıyla tam bir karşıtlık oluşturan, rengârenk bir Japon ahşapbaskısı var. Gauguin'le yaşadıkları, kendi sınırlarını anlamasını sağlamıştır.
Sayfa 70 - ABC YayıneviKitabı okudu
Van Gogh'a sara tanısı konur. Belli zaman aralıkları içinde, süresi önceden bilinmeyen nöbetler geçiriyor, önce zihni bulanıklaşıyor, daha sonra bilincini yitirdiği bir evreye giriyordu; iki nöbet arasındaki sürede ise, başkalarına karşı davranışları açısından, bütünüyle normal oluyordu... Nöbetler sırasında saldırganlaşıyor, korkunç halüsinasyonlar görüyordu... Vincent hastalığını inanılmaz ölçüde nesnel bir bakış açısıyla kavramış, kaçınılmaz olanı benimsemiş görünüyor: "Deliğimin herhangi başka bir hastalıktan farklı olmadığını anlamak ve öyle kabullenmek içimi rahatlatıyor." Buna karşılık, akıl hastanesinde sürdürdüğü yaşam, kendine olan saygısını yeniden kazanmasına büyük ölçüde yardımcı oldu. Üstelik artık bir hastane görevlisinin eşliğinde kırlara çıkıp, resim yapmasına da izin veriliyordu.
Sayfa 77 - ABC YayıneviKitabı okudu
Reklam
Van Gogh kısa bir süre sonra, Cafe Terrace'ta Gece adlı eseriyle açık hava resimlerine dönüş yaptı. Kırmızıya çalan sarı alacakaranlığın koyu mavisine karşıtlık oluşturan teras, yıldızlı gökyüzünün altında ışıl ışıl görünüyor...
Sayfa 52 - ABC YayıneviKitabı okudu
Kardeşi Theo'nun desteği kesilince, hayatta kalan tek bağı resimdi artık. Sonuna geldiğinin farkındaydı, ruh hali iyice kötüleşmişti, ölüme yürüdüğünün yaşamın ağırlığını daha fazla taşıyamayacağının farkındaydı. Ölümünden bir ay önce, sanki içine düştüğü büyük buhranı insanlara anlatmak istercesine, Mısır Tarlasında Kargalar isimli resmini yaptı. Manzara konusunun bu son derece geçerli düzenlenişine birçok kişi, bu resmi Van Gogh'un son yapıtı tanır. Oysa bundan sonra yaptığı, aralarında Chaponval'daki Kulübeler de bulunan , yaklaşık on adet resim daha vardır. Ancak, Mısır Tarlasında yarattığı güçlü etkiyi sonraki hiçbir resimde yakalayamamıştır.
Sayfa 109 - ABC YayıneviKitabı okudu
1889 yılının sonlarında, sürekli okumasına karşın, kendi kendine ağlayacak kadar canı sıkılıyordu. Resim yapmak için içinde istek kalmamıştı, artık açık havaya çıkıp resim yapamadığı için, eksik kalan resimlerini tamamlıyor ya da kendi resimlerinin kopyalarını yapıyordu. Bunların çoğunu mesela, Van Gogh'un Arles'daki Yatak Odası isimli eserini annesi ve kız kardeşi için yapmıştır.
Sayfa 92 - ABC YayıneviKitabı okudu
Aslında Van Gogh'un tüm çabası, doğaya olabildiğince yaklaşabilmekti. O gerçekliği olduğu gibi kabul eder ve bunu içten, sevgi dolu bir insanın bakış açısıyla yansıtır. Doğayı, insanları, acıyı, neşeyi, zamanı, gelip geçici şeyleri oldukları gibi kabul etmeyi bilen insanlara ulaşmak onlarla paylaşmak ister. Artık dünyaya toprağa yakın bir gözyaşı perdesinin ardından bakmayan, giderek mezarın bu yanındaki yüksek ilkelerini bir kalemde silip atmayan yepyeni bir yaşam felsefesi doğmuştur. Van Gogh var oluşun gücünü, doğada bulmuştu; onları benliğinde yaşıyor, bundan kaynaklanan doğal mistisizmi resimlerine aktarıyordu. Sanatçının doğaya nasıl bir tutkuyla sarıldığı, Yeşil Buğday Tarlası ve Selvi isimli eserinde açıkça görülmektedir.
Sayfa 77 - ABC YayıneviKitabı okudu
38 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.