Bu sıcakta her yere yürüyerek gitmek zorundayım. Bir tramvayın ne kadar iyi bir şey olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Ancak biz Yahudilerin artık bu nimetten faydalanmasına izin yok. İki ayağımız bize yetermiş.
Yabancı arşiv belgeleri ve yayınlanan hatıra kitaplarından elde edilen bilgilerden anlaşılmaktaydı ki, II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye, gizli örgütlerin bilinen ve bilinmeyen pek çok örtülü faaliyetlerine sahne olmuştu.
Dışarı çıkamıyor olmak canımı o kadar sıkıyor ki anlatamam. Gizlendiğimiz yeri bulup bizi vurmalarından korkuyorum. Tabii bu, son derece kasvetli bir olasılık.
Hiçbir şeyime, gerçekten de hiçbir şeyime değer vermiyorlar; görünüşüm, karakterim, davranışlarım parça parça, baştan sona, sondan başa yargılanıyor ve ortalığa yayılıyor. Birilerine göre sert sözleri ve bana yönelik bağırış çağırışları kabullenip oturmalıymışım. Bunu yapamam! Bütün bu hakaretleri karşılıksız bırakmayı düşünmüyorum, Anne Frank'in saf bir çocuk olmadığını onlara göstereceğim. Benim yetişme biçimime bakmak yerine önce kendilerininkine bakmaları gerektiğini onlara açıkça gösterdiğimde hayretler içerisinde kalacaklar ve o koca çenelerini kapatacaklar.
1940 Mayıs'ından sonra iyi günler uzaklaştı bizden: Önce savaş, ardından teslimiyet. Almanların egemenliğiyle biz Yahudiler için sıkıntılar başladı. Yahudiler için çıkarılan kanunlar birbirini izledi ve özgürlüğümüz epey kısıtlandı. Yahudiler, Davut yıldızı taşımak zorunda; Yahudiler bisikletlerini teslim etmeli; Yahudiler tramvaya binemez; Yahudiler -kendilerine ait olsa dahi- arabaya binemez; Yahudiler sadece öğleden sonra üç ile beş arasında alışveriş yapabilir; Yahudiler, yalnızca Yahudi bir berbere gidebilir; Yahudiler akşam sekizden sabah altıya kadar sokağa çıkamaz; Yahudiler tiyatro, sinema ve diğer eğlence yerlerinde bulunamaz; Yahudiler yüzme havuzuna, hatta tenis kortuna, hokey ve diğer spor alanlarına gidemez; kürek çekemezler, halka açık yerlerde spor yapamazlar, akşam sekizden sonra tanıdıklarıyla bile bahçelerinde oturamazlar, Hıristiyanların evine giremezler, Yahudi okullarına gitmek zorundadırlar... Bunlar ve buna benzer şeyler. "O yasak, şu yasak, bu da yasaktı ama yine de hayatlarımız bir şekilde devam etti. Jacque bana her zaman şöyle der: "Artık hiçbir şey yapmaya cesaret edemiyorum çünkü yasak olmasından korkuyorum."
Sorunlarını, bütün sorunlarını çözümlemiş toplumlar henüz yok!
Sanatçı hangi toplumda olursa olsun bu sorunları bulup çıkarmakla görevli kişidir.
Ben de her görevli gibi topluma hesap vermek zorundayım.
Gerekirse suçlayarak."
Sayfa 49 - 43. Baskı: Ekim 2021, İstanbulKitabı okudu