Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
1928 yılında İstanbul’da Fransız Notre Dame de Sion okulunda okuduğum derslerin arasında, bir coğrafya kitabında, resimlerle de gösterildikten sonra, Türk ırkının sarı ırka mensup olduğu ve ‘secondaire’, yani ikinci derecede kabul edildiği yazılı idi. Bu resim be bilgiye göre etrafıma bakıyor ve bunun gerçeğe uygun olmadığını görüyordum. Atatürk’e kitabı gösterdim. O, sırada Prof. E. Pittard’ın “Irklar ve Tarih” (Les Races et Histoire, Paris: 1924) adlı kitabını da almıştım. Ondaki bilgiler de bu coğrafya kitabına uymuyordu. Bir de ikinci konu, Türklerin uygarlık alanında vücuda getirmiş oldukları eserlerin incelenmesi ve tanıtılması idi. Çünkü Avrupa tarihleri, ‘barbar’ lakabını verdikleri Türkleri sadece bir istilacı kavim olarak kaydediyorlardı. Atatürk, bu iki endişeli sorun karşısında , “Hayır, böyle olamaz. Bunların üzerinde meşgul olalım” demekle kalmamış, derhal yeni kitaplar getirterek bizzat çalışmaya başlamıştı. Esas konu “Türklerin dünya tarihinde hakiki yeri ve medeniyet alemindeki rolleri ne olmuştur “ konusu idi. Bu çalışmaların yoğunluğu 1929 yılından sonradır.
Atatürk, 1 Kasım 1937’de diyor ki: Türk Tarih ve Dil kurumlarının, Türk milli varlığını aydınlatan çok kıymetli ve önemli birer ilim kurumu mahiyetini aldığını görmek hepimizi sevindirici bir hadisedir. Tarih kurumu, yaptığı kongre, kurduğu sergi, yurt içindeki hafirler (kazılar) ortaya çıkardığı eserlerle şimdiden bütün ilim dünyasına kültürler vazifesini ifaya (yerine getirmeye) başlamış bulunuyor.
Reklam
Atatürk tarih çalışmalarının yanında, Türk dilinin bilimsel bir inceleme konusu olmasını istemiştir. Tarihte uygarlığı incelenen Türk kavimlerinin dil hazinesi ihmal edilemezdi. Onun için tarih konularını aydınlatacak belgelerde, dil konuları önde geliyordu. 1932 yılının temmuz ayında toplanacak olan Türk Tarih Kongresi hazırlıkları esnasında okunan tezlerin tartışmaları Atatürk’ün huzurunda yapılıyordu. İşte bu tarih çalışmaları ilerlerken Atatürk, dil konusunu da ele almak gereğini hissetmişti. Çünkü tarih konuları işlenmesi esasında filolojik, etimolojik araştırmaların zorunlu olduğu ortaya çıkıyordu. Atatürk dil teorilerini açıklayan kitaplar okuyor ve her tarihi konu içinde, dil belgeleriyle çözülecek konular olduğunu inanıyordu.
… ilk Dil Kurultayı’nda Türk tarih kurumu demişti ki, “Zamanımızda yaşamak isteyen milletler, tarihlerine ve tarihlerini her şeyde yaşatan dillerine sağlam sarılırlar. Dil bilgisi, tarihin en uzak, en karanlık köşelerini aydınlatır.”
Türkçe nin Yaşı
3. Türk Dili' nin zamanımızdan 5500 yil önce müstakil ve iki kollu bir dil olarak varlığı ispatlanmıştır. Eger doğuştan, Sümerlerle temasa geldikleri zamana kadarki çözülme hızı sabit ise, İlk Türkçe veya Ana Türkçenin muazzam bir zaman önce yaşamış olması gerekir. Bu sonuç, benim 1978 yılı sonunda tamamlayıp 1983 Ağustosunda yayımladığım Altay Dil- leri Teorisi adlı çalışmamda, Türk Dili'nin, archeology ve glottochro- nology arastirmalarindan hareketle ileri sürdüğüm 'yaşı, en pinti hesaplara Bile 8500'dür. (6. 52-55) ifademle karşılaştırılabilir. Şimdi, bu rakam doğrulanmaktadır. Çünkü Ana Türkçe'den Ana Doğu ve Batı Türkçe'sine Geçen zamanı da hesaba katarsak, bu devreden zamanımıza kadar Geçen 5500 ylin ikiye katlanması mümkündür.
Türk Tarihi'ni öğrenmek için, önce Türkçe bilmek lâzımdır efendim. Bizim bildiğimiz Türkçe'yle hiçbir şekilde Türk Tarihi öğrenilmez. Türk Tarihini öğrenebilmek için, Türk Tarihi konusunda çalışabilmek için, araştırma yapabilmek için Orta Asya'da, Üst Asya'da ve Avrasya'da konuşulan Türkçe'leri bilmek lâzımdır. Bugün Türk Dili, 2 grup, 8 dal ve 41 lehçeden meydana gelir. Bunların içinde 2 tanesi, yani Osmanlıca ve bizim kullandığımız, konuştuğumuz Anadolu lehçesi hiçbir işe yaramaz. Kökenlerden uzaklaşmıştır, büyük bir şekilde Acem ve Arapça'nın etkisi altındadır. 41 dilden geriye, 2'si çıkarsa geriye 39 lehçe kalır.
Reklam
"Osmanlı Devleti'nin eski sosyal yapısı 16. yüzyılın yarısından sonra değişme yoluna girmiş, iletişim arttıkça Türkçe ön plana çıkmaya başlamıştır."
“Tarihle ölümsüz arasında tarihi seçtim, çünkü kesinlikleri severim. Hiç değilse ondan kuşkum yok ve beni ezen bu gücü nasıl yadsıyabilirim?”