Ben, Allah şahit Ali Ağa’dan dinlerim bunları. Varmış
Ali Ağa. Selamı çökertmiş. “Hâl-i keyfiyetim şöyle şöyle,”
demiş. “Verdiğin buğdaya karşı yarı ortakçım ol,” demiş,
“Evim, eviniz sayılır. Bağımız, bahçemiz bol. Yazın da gelir,
köyde kalırsınız. Hem bir köy havası alır, hemi de hakkını-
zı alıp dönersiniz…” demiş. Baban rahmetlik senetsiz se-
petsiz buğday alması için para vermiş. Ali Ağa şöyle derdi
bana:
“Adamın verdiği paranın bir bölüğüne buğday aldım.
Bir bölüğünü de bitmez tükenmez borcuma, alacaklılara
dağıttım. Yarı tohumdan böyük ekin oldu. Tümünü ektim
demekten gayri bir çarem yoktu. Öylece ekin bölüşümüne
oturduk. Yıllar sonu icik bitim kanlanınca açtım başlangıç-
ta olanları. Buğday hakkını verdim. Helallaştık.”
Odada oturanlardan kaşları çatılanlar oldu bu sözler
üzerine. Biri:
— Kırpık Emmi, dedi, sen bu köyün tekmil memuru
musun? Bir ölünün ardından hayır ile açılacak söz varken,
neden ve niçün lafı iftiraya saptırırsın?