İnsan bir kere onurunu yitimesin, hiçbir yalan utandırmaz artık, hiçbir düşkünlük yüzünü kızartmaz, hiçbir rezillik küçük düşürmez, hiçbir doğru erdem kazandırmaz, hiçbir acı merhamet uyandırmaz. O artık sadece kötüdür, korkaktır, çürümenin fotoğrafıdır, toplumsal bir urdur, bir yalnızlık iskeletidir. Bizden daha iyi bilir yenildiğini. Ezildiğini. Tükendiğini. Sevinemediğini. Çıkışının kalmadığını. Kimseye güvenmediğini. İnsanlardan bir mezara döndüğünü. Derin bir yalnızlıkla boğulduğunu. Uyuyamadığını.
Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim,
Sen ve ben, birlikte güleceğiz kasırgayla,
Ve ikimiz, mezarlar kazacağız içimizde ölenler için,
Şevkle tutunacağız güneşe,
Tehlikeli olacağız!
“Gözyaşıyla yazılmış bir yazıyım yeryüzünde.
Her bir kirpiğinde iç geçiren zaman benim.
Sokaklar kalabalık ama odalar benim.
Sana bakan herkesin gözbebekleri benim.”
“Unutmadık ama kalbimiz neredeyse kurudu. Kalbimiz kurumadı ama aklımız zehirli bir yaraya döndü. Gövdemiz geçmişle geleceğin çarmıhında bir utanç fotoğrafı olarak asılı kaldı.”
“Nasıl bir yaşam geçireceğinizi sahip olduğunuz mal varlığı ve fiziksel özellikleriniz değil karakteriniz ve bakış açınız belirler. İyi bir karakter etrafınıza iyi insanların ve iyi olayların toplanmasını sağlar.”
“O günlerin en iyisiydi ya da en kötüsüydü, akıl çağıydı ve aptallık çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı, ışık mevsimiydi ve karanlık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için önümüzde hiçbir şey yoktu; hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk. Kısacası o günler, tıpkı şimdiki gibi o kadar uzaktaydı ki, kimileri iyi ve kötü şeylerin üstünlük derecelerini karşılaştırdığında, o günlerin gelmiş geçmiş en iyi günler olduğunda ısrar ediyordu.”