Antalyalıyım ama Afyon'da yaşıyorum.
Ücretli Öğretmenlik, Halk Eğitim Merkezinde görev yaptım.
Yazarlık meslek değil, benim için bir aşk..
Yorumları merakla bekliyorum.❤
@kubraaozcelik_
"Ya hocam, ne yapıyorsun sen ya!" dedim ses tonumu alçak tutmaya çalışarak.
"Az öteye git, ne diye dibime sokuldun şimdi? Ay! Kolun koluma değiyor, git ya!"
Ben kolumu geri çektikçe o bana daha da yanaşıyordu sanki. Sonra gülmeye başladı, "Seni kovmak için başka yöntemler deniyorum. Burası benim sınıfım ve istediğimi yaparım." dedi.
Bunu söylerken bile dudaklarıma bakıyordu muzip bir bakışla. Sonra tekrar gülmeye başladı. Yanıma azıcık daha yaklaştığında yine koluma dokunmuş oldu. Sınıfın ortasına doğru kaçtım. Reşat Hoca arkamdan gülünce ona baktım ve "Çok komik!" dedim, "Bir daha sakın bunu yapma. Al sınıfını başına çal!"
Reşat Hoca sırıtarak kalorifere iyice yaslandı, "Bak bu benim zaferim. Sana ilk defa geri adım attırdım. Böyle böyle benden kopacaksın okul kapayıncaya kadar." dedi.
""Hocam gitsene sen.." dedim.
Ne demek istediğimi anlamamış gibi kaşlarını çattı.
"Git bir çay iç, bunaldın iyice. Dersim yok benim. İlgilenirim çocuklarla zil çalıncaya kadar." dedim.
Israrıma yenik düşerek başını salladı. Bana karşı koyamadığına göre morali gerçekten bozuk olmalıydı. Giderken tereddütle bakınca gülümsedim.
"Hallederim hocam. Hadi git bir nefes al sen." dedim.
Hocam mahcup bir gülümsemeyle gitti. O halini hiç unutmuyordum. Belki yorgun, belki bıkmış, belki biraz sevecen, biraz da mahcup ve savunmasızdı.
İki kanatlı kuş gibiydik biz. Kanatlardan biri yorulunca, diğeri teslim alıyordu uçuşu ama hep uçuyordu o kuş.
Hep beraberdi çünkü kanatlar."
Nefes almaktan bile korktuğumu hatırlıyorum. Yanımdasın ama istediğim kadar bakamıyorum. Bir şeyler söylüyorsun ama benim tek derdim sevinçten gür bir kahkaha patlatamamak veya sesimin son notasıyla çığıramamak. Zor tuttuğum sesimi kontrol altında tutabilmek. Hani konserlerde şarkıcının hayranları tezahürat yapar ya. Gördüğüne inanamayıp ağlarsın. Canlı canlı görmek, sesini duymak için çıldırırsın. One Direction hayranları gibi, Harry Styles hayranları gibi.. Benim Harry Styles'ım sensin. Batman'ım sensin. Benim İlyas Yalçıntaş'ım sensin. Benim yıldızım da, Ay'ım da, Güneş'im de, gökkuşağım da sensin. Orada dolup dolup taşamamak, ağlayamamak, gülememek, doya doya bakamamak nasıl bir şeydi biliyor musun? Çığlık atamamak..
"Defterini açtım, incecik yazısını bulup öptüm. Yanağımı yaslayıp bekledim. Yıllar sonra bugüne baktığımda ne görmek isterdim? Vazgeçmediğimi.
Onu yalnız bırakmadığımı görmek isterdim."
Yüzünü ekşiterek koltuğuna oturdu.
"Belimi incittim." dedi homurdanarak.
Kaşlarını küskün bir çocuk gibi çatmıştı. Tam oradan öpmek vardı şimdi. Yanaklarını sıkarak onu çıldırtmak istiyordum. Saçını başını şöyle hoyratça bir karıştırmak ve geçen ayların hıncını almak istiyordum.
"..Umursadığım bir şey kalmış mıydı hayatta? Var mıydı gözüme değerli görünen bir şey?
Aklıma gelen sahneyle iç geçirdim, vardı tabi ki.
Oyuncaklarla dolu bir odada, kırmızı kazaklı bir dev."
"Bir gülüşe susar mı insan?
Hayat yapbozunun eksik parçası olur muymuş hiç, bir gülüş..
Ve bir çift kahve çekirdeği..
Demek ki bir sesle de nefes alabiliyormuş insan..
Bir beyaz renge yeniden âşık olabiliyormuş veya lacivert veya siyah veya diğer tüm renkler..
Bambaşka bir gökkuşağı tanıyabiliyormuş insan,
"Onun siyahı", "Onun beyazı" diyerek hem.
Onunla renklenebiliyormuş ortam,
Etraf siyah ve beyazken.
Onun siyah ve beyazına razı olabiliyormuş insan,
Hem de etraf rengârenkken."
"Adam ne kadar tatlıydı yahu! Aptal bir hayranlıkla onu inceliyordum. Bu haksızlıktı! İnsan bu kadar tatlı olmamalıydı. Gülüşü, bakışları bu kadar etkileyici olmamalıydı."