Sartre'ın ilk kitabı olduğu için çok büyük beklentiler ile başladığım ama zor ilerlettiğim bir kitap oldu. Yer yer çok derin felsefi ve ruhsal analizler var. Tabi ki varoluşçuluk için sorularda...
Günlük şeklinde yazılmış bir kitap. Gözlemlediği anlık durum ve kişileri, sokakları, evleri, kapıları, iç dünyası ile harmanlayıp anlatıyor.
Herkesin kendine en az bir kere sorduğu, cevaplamadan havada asılı bıraktığı sorular soruyor yirmili sayfalarda:
-"Bu ülkede ne işim vardı?"
-"Bu adamlarla ne için konuşuyordum?"
-"Niçin böyle gülünç bir biçimde giyinmiştim?"
Ne güzel adamlar var; seven, özleyen, bekleyen, ihanet nedir bilmeyen, aşık olabilen.
Ve bir de kadınlar var, böyle adamlara denk gelmeyen...
~C. SÜREYA
Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi'ne borçluyuz.
-Falih Rıfkı ATAY
“En derin yaralarla başlar en derin gülücükler. En yüksek uçurumlardan düşerken öğrenirsin uçmayı. En derin denizlerde boğula boğula becerirsin tek bir seferde yaşamayı.”
-Nietzsche