Gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şey, hayata yönelik tutumumuzun değişmesidir. Kendimizin de bunu öğrenmesi ve dahası umutsuz insanlara hayattan ne beklediğimizin önemi olmadığını, önemli olanın hayatın bizden ne beklediği olduğunu öğretmemiz gerekir.
Geleceğe (geleceğine) yönelik inancını yitirmiş bir tutsak mahvolmuştur. Geleceğe inancını yitirdiği için manevi dayanıklılığını da yitirmiş ve kendisini çöküşe bırakarak zihinsel ve fiziksel çürümenin nesnesi olmuştur.
Aylar sonra, serbest bırakılmamızın ardından eski kampımızdan bir arkadaşla karşılaştım. Kamp polisi olarak ceset yığınlarının arasında bir parça et aradığını anlattı. Bir tencerenin içinde bulunduğu ete el koymuştu. Yamyamlık başlamıştı. Tam zamanında ayrılmıştım.
Hatta bir keresinde nazik bir ustabaşına ''Benim senden bu yol işini öğrendiğim kadar kısa süre içinde sen benden beyin ameliyatı yapmayı öğrenebilseydin sana çok büyük saygı duyardım'' deme cüretinde bulunmuştum. O da gülümsemişti.
Başka bir grup tutsağın içkileri ise neredeyse sınırsız olarak SS tarafından karşılanıyordu: Bunlar gaz odaları ve fırınlarda çalışanlardı, bir gün yeni bir grunun onların yerini alacağını ve zorla yerine getirdikleri cellat rolünü bırakıp kurban durumuna düşeceklerini çok iyi biliyorlardı.
Başlarda kitap çok merak uyandırıyor ve de çok iyi gidiyordu ama sonlara doğru yazar kendi hayat hikayesini, yaşadıklarını ve o an düşündüklerini yazmayı bırakıp daha çok psikoloji kısmına girince kitabın inanılmazlığı bence azaldı.