Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
~Islamiyet ne güzel bir din ki kadınlara verdiĝi deĝeri sa'y ibadetinde bile görmek mümkün.
Kabe'yi hayatında ilk kez gören kişinin yapacaĝı duanın kabul olacaĝına inanıldıĝı için, bu mukaddes beldelere ilk kez gelenlerde ayrı bir heyecan vardır.
Reklam
Tabii bu kutlu yolculuĝa çıkıp boş da dönmemek lazımdır. Zaten genelde kimse boş dönmez. Herkes çantasını doldurarak döner. Ama valizler ne ile dolmaktadır? Muhammed Ikbal; hacdan gelenlere, "Oralardan ne getirdiniz?" diye sorar. Tesbih, takke, seccade vb.cevaplar alınca da, "Keşke oralardan tesbih yerine Hz.Peygamber'in güzelliklerini, takke yerine Hz.Ebubekir'in sıdkını, seccade yerine Hz. Ömer'in adaletini, Hz. Osman'ın hilmini şefkatini getirebilseydiniz," diyecektir.
Yeryüzünde hiçbir insan O'nun kadar sıkı takip edilmemiştir. Hiç kimsenin hayatı O'nunki kadar irdelenmemiş ve kayıt altına alınmamiştır (sav)♡
"Arap'ın Acem'e Acem'in Arap'a üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. "
Sayfa 88 - Veda Hutbesi'ndenKitabı okudu
Miladi 1100 tarihlerinde Büyük Selçuklu Devleti yıkılmışır. Abbasi Devleti de artık yoktur. Fatımi, Anadolu Selçuklu gibi devletler de kendi coğrafyalarında hakimdirler. Mukaddes toprakları himaye eden ve tüm İslam âlemini kucaklayan bir hâmî devlet dünya üzerinde yaşamamaktadır. Ortadoğu da ise birtakım küçük dev. letçikler vardır. Bunlardan en
Reklam
1. Dünya Savaşı yılları... Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu müttefikimiz. Mehmed Akif bir Necid Çölleri'nde bir Balkanlar'da vatarı için koşuşturmakla, içimize ekilmeye çalışılan ayrılık tohumlarını etkisiz hale getirmekle meşgul. Avusturya'da Viyana şehrinde iken çanların aniden çalmaya başlamasıyla şaşırır ve, "Avusturya-Macaristan İmparatorluğu savaşta müttefikimiz. Bu vakit dışı çalan çanlar ile bir şeyi kutluyor gibiler. Onların zaferi bizim de zaferimiz anlamına geleceğine göre neyi kutladıklarını öğrenmeliyim," diyor ve önüne gelen ilk Avusturyalıya çanların çalış sebebini soruyor. Avusturyalının verdiği cevap Mehmed Akıfin adeta kanım donduruyor. "İngiliz Generali Allenby dün Kudüs'e girdi. Onu kutluyoruz." Halbuki o sırada biz, Almanlar ve Avusturyalılar beraberce Ingilizlere karşı savaşıyoruz oysa onlar Kudüs'ün bizim elimizden Hıristiyanların eline geçişini kutluyorlar. İşte düşmanın aynı düşman olduğunun acı bir hatırası.
Hz. Aişe, fetih günü Efendimiz'in (sas) bir merkubun üzerinde Mekke'ye girişini şöyle anlatıyor, "Mekke'ye girerken üzerine bindiği merkubun semerine, neredeyse alnı değecek şekilde giriyordu," Efendiler Efendisi), mütevazı kişiliğiyle bir zamanlar binbir eza cefa gördüğü ve ardından terk etmek zorunda kaldığı bu şehre şimdi muzaffer bir kumandan olarak giriyordu ama nasıl bir tevazuyla giriyordu. Bu tevazu örneği az da olsa ileride yeniden yaşanmıştı elbette fakat bunu yaşayan ve yaşatanlar hep Peygamber Efendimiz'in (sas) yolundan gidenler olmuştu. Mısır Seferi'nden dönerken İstanbul'a gündüz girmeyen ve halk bu muvaffakiyeti bizden bilir ve alkışlar diye Üsküdar'da bekleyerek şehre gece giren Yavuz, Mohaç Meydan Muharebesi'nde dünyanın en büyük ordularını 2 saat içinde yok eden ve dönüşte, "Bu zaferle kalbime gurur girdi. Bu gece yatağımı dehlize serin," diyen Kanuni canlanıyor zihnimizde. Kudüs'ü alıncaya kadar 30 sene çadırda yatan Selahaddinler, İspanya'nın fethi sonrasında, "Unutma dün bir köleydin, bugün muzaffer bir kumandansın yarın toprağın altına girip hesap vereceksin," diye kendisini hesaba çeken Tarık bin Ziyadlar ve daha niceleri. Onların hepsi bu güzeller güzelinden almışlardı boyalarının rengini ve dünyaya hayat olmaya çalışmışlardı ömürleri boyunca
Mekke ve Medine'de mukaddes mabetler tavus kuşu tüyünden yapılan süpürgelerle süpürülürmüş. Sonra bu süpürgeden birkaç telek İstanbul'a gönderilir ve padişahlar da bu tüyleri sorguçlarına takarak, "Bizler senin evinin hâdimleriyiz ya Rabbi!" der ve öyle dolaşırlarmış
Yeşil Kubbe'yi son kez restore ettiren kişi de Sultan II. Mahmud'dur. İstanbul'dan projeyi yönetecek yetkililer gelir ama kubbe inşaatında kararsızdırlar. Onları tereddüde sevk eden şey, Efendimiz'in (sas) mübarek huzurlarında, nasıl bir edep takınmaları gerektiği hususudur. Sonunda bir karar alınır ve kubbe inşaatında bulunurken hiç dünya kelâmı konuşmazlar. Yani biri diğerinden tuğla isterken, "Bismillah" diyecektir, öbürü berikinden çekiç isterken "Lâilaheillallah" diyecektir. İşte bu harikulade güzel kubbe, ecda- dımızın bu hassas anlayışıyla inşa edilmiştir
Reklam
Hacerü'l-Esved
HACERÜ’L-ESVED: Cennetten gelen bir taş olup Hz. Ibrahim tarafından Ebu Kubeys Tepesi’nde bulunmustur. Bugün gümüş bir çerçeve içinde 8 parca halinde muhafaza edilen Hacerü'l-Esved, her şavt sonrasında selamlanmaktadır.
Medine bölümü
"Kim vefatımdan sonra kabrimi ziyaret ederse beni hayattayken ziyaret etmiş gibidir." Hz. Muhammed (S.a.v.)
Sayfa 181
Hudeybiye anlaşması
Herhalde Sahabe olmanın önemli şartlarından biri de her şeye rağmen itaat etmek olsa gerek.
Sayfa 116
TAİF'İN ÇİLELİ YOLLARI
“Sen ne güzelmişsin ey Resuller Resulü. Meğer sen ümmetine ne düşkünmüşsün. Biz klimali arabamızdan çıktıktan sonra dışarıda 5 dakika duramazken sen Mekke'den Taife, 80 km'lik bu yolu yaya hem de tam 2 günde aşmıştın. O kadar sıkıntı ile aşmaya çalıştığın bu yolun sonunda keşke seni en serin mekânlarda, en soguk sularla, en leziz yiyeceklerle karşılasalardı. Ama onlar Senin getirdiğin güzelliklerin farkında bile değillerdi. Sen onları kurtarmak, onlara hayat olmak için gelmiştin, onlar ise seni taşlamışlardı..."
Sayfa 106
Hacerü' l-Esved
Efendimiz yere bir örtü serdirip taşı üzerine koydurur ve her kabileden bir kişinin örtünün ucundan tutmasını ister. Böylece mübarek taş konulacağı yere kadar kaldırılmış olur. Efendimiz de taşı alıp yuvasına bırakır.
803 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.