Maurice Merleau-Ponty'nin gösterdiği yolla, bakışın hep önceden var olduğunu ortaya koymaya çalışmaktayız --- ben tek bir noktadan görebilirim, ama varoluşumda bana her taraftan bakılır.
Rüyada, sakareylemde, espiride...ilk dikkati çeken şey nedir? Bir engel olarak ortaya çıkmaları. Engel, kusur, yarık. Söylenen, yazılan cümlede bir tökezleme olur. Freud bu görüngülerden kendini alamaz ve bilinçdışını buralarda arar.
...
Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
Ölümdür biraz hep aynı yatakta
Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bir ömür
Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün
...
Spinoza, insan duygulanımlarını "edilgen" ve "etkin" olarak ikiye ayırır; bunlardan birincisi kişinin dışından, ikincisi de içinden doğar. Özgürlüğe ve mutluluğa giden yol, edilgen duygulanımlardan etkin duygulanımlara geçişle, kişisel özerklik ve dışsal unsurların pençesine düşmeme maksadının gücüyle özdeşleştirilir. Erdem, "kendi doğamızın, yasalarına göre hareket etmek", mutluluk da kendi varlığımızı koruma yetimiz anlamına gelir. Bu Nietzcheci çizgiye paralel olarak bir kendi kendine yeterlilik öğretisi izlenimi verebilir; ama Spinoza gayet iyi biliyordu ki biz yalnızca kendimizi korumak için değil, aynı zamanda kendimizi mükemmelleştirmek için de dışımızdakilere -ben olmayana- bağımlıyızdır. Şunu yazmıştır Spinoza: "Hiçbir şey insana insandan daha faydalı değildir."
Esas itibariyle iyiliğe özdeş olan arı bir aşk kavrayışına ilişkin bir şeyler... yok mudur? "Sevgiyle davranmak", "rasyonel olarak davranmak" demek değil de...
"İnsan sevgisi genellikle dayatmacıdır"...
Anısı biz olalım bu sokakların
Öpüşmediğimiz tek saçak altı
Hiçbir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
Gürültüsüz sözcükler bulalım
Yeni sevinçlere benzeyen
(...)
Gelişmenin önündeki en büyük engel ahlaki zayıflık ya da kötülük değil, insanları tabulardan başka bir şey olmayan "doğru" ve "yanlış" kavramlarının kölesi yapan cehalettir.
Hayatlarını dolapbeygiri gibi biteviye dönerek geçiren bir çok insan, ahlaki bakımdan gerçek anlamda özerk olduklarını nasıl iddia edebilirler ki?...Söylediğim, onlar tutarlı bir biçimde aynı partiye oy veren bir seçmen kitlesinin ferdi olarak övgüyü hak eder; ama bunun tek nedeni onların böyle oy vermeleri için yetiştirilmiş olmalarıdır; yemeklerden önce otomatik olarak ellerini yıkayan birçok kişi kadar övgüyü hak ederler.