Fikri mesaimizi faydalı bir sonuca eriştirecek şekilde çalışmak, daima aynı mevzuyu düşünerek çalışmak... İşte bütün medeni ilerlemelerin, bütün dahice buluşların temeli budur. Çalışmayı bu mertebeye ulaştırmak için ise nefsi hiç ara vermeksizin zorlamak, aynı maksadı takip için dikkatimize hükmedebilecek kudrette bulunmak, çaba ve gayretimizi aynı yoğunluk ve istikamette sürdürmek gerekir. Şüphesiz ki bu da her şeyden evvel sağlam bir iradeye sahip olmaya bağlıdır.
İradeyi terbiye etmek, iradeyi meydana getiren fikirler, duygular ve uyarımları terbiye etmek demek olup irade terbiyesi usulü tamemen bu esas üzerine inşa edilmiştir.
...bilinmez mi, insanlar bir şeyi bitirmek için çok uğraşır, o tam biterken küt ölüverir. Çünkü insan ölümlüdür. Nasıl ve ne zaman öleceğini de bilmediğinden her şey için uğraş verir, adeta hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar.
İnsanlar birbirlerini yaşaya yaşaya tanırmış. Konuşa konuşa değil. Dil eğilip bükülürmüş, yalan söylermiş, başka gösterirmiş. Ama insanlar yaşaya yaşaya tanırmış birbirlerini.
Unutma ki, bütün hikayelerde hazine kişinin kendi bahçesine çıkar. Ama kişi kendi bahçesindeki hazineyi bile, yedi cihan dolaşıp da bahçesine dönmeden bulamaz. Yani aslında bahçede hazine filan yoktur, hazine eve dönüştür.
Bazen böyle olurdu, hayatını değiştirecek eşikte dikilirdi insan da, kendisini anca otobüs bekliyor sanırdı. Sonra geriye dönüp baktığında, tabii geriye dönüp bakacak kadar aklı varsa, fark ederdi o eşiği.
Bazen, insan kendisinden memnun değildir ya, öyle biraz, her şeyden şikayet ederken iç bulantısıyla, ben bunları hak ediyor muyum derken, ama aslında kibirle, çocukça yani...