Bir öykümüz olsa, duyan öyküsü sansa...
Öykümüz böylece dallanıp-budaklansa..
Bir sevi'den, bir övü'den, o bizim öykümüzden
Giderek buluşan eller evreni sarsa..
Öykümüz de büyür büyüklüğümüzden;
Herkes sevi'sinde evreni kucaklarsa.
"Peki dünyanın en büyük yalanı ne?" diye sordu delikanlı, şaşkınlık içinde.
"Ne mi? Hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer. Dünyanın en büyük yalanı budur."
Çobanların kitap okuyabildiklerini bilmiyordum," dedi yanı başında bir kadın sesi.
Uzun siyah saçları, eski Magripli fatihleri belli belirsiz anımsatan gözleriyle, tepeden tırnağa tam bir Endülüs kızıydı konuşan.
"Koyunlar kitaplardan daha öğreticidir," diye yanıtladı genç çoban.
“Daha çok anlat” dedim. “Hoşuna gidiyor mu?” “Çok." Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum. “Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?” “Gider gibi yaparız.” Şeker Portakalı
Siz gidenler Kazım Koyuncu'nun "İşte gidiyorum" dediği kadar acımasız, biz kalanlar ise Sezen Aksu'nun "Git" dedikten sonra "Gitme" dediği gibi masumaneyiz. Gidenler gitsin, kalanlar olarak kalan sahalar bizimdir.