Mesut Demir

"Fazla roman okuma" diyordu annem. "Aşık olursun sonra." Romanı yaşamda ararsın; buldum sanırsın; bulamamışsındır; dayanamazsın; karasevda, deliliğe döner. Peki, yaşamda roman aramak?
Reklam
Diyeceksin ki belki Fuad'ın teklifini kabul etsen, yeniden duyarsın yaşama hevesini, hayata tekrar başlama şansın olur... Hayır, bunu katiyen yapmayacağım; çünkü yaşadığım o yirmi yıllık fırtınalı hayat bana şu hakikati öğretti: "Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır."
Sayfa 583Kitabı okudu
Burası Fransa değil, bakma coğrafi olarak Avrupa'da olduğumuza, burası Doğu medeniyeti Şehsuvar. Bizde hayat daha serttir, daha acımasız... Başka ihtimal yok, ya zalim olacaksın, ya mazlum, ya katil ya da kurban. Evet, vaziyet bu kadar mühim.
Sayfa 181Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Öyle büyük bir baskı vardı ki insanların üzerinde, fert ortaya çıkamamıştı bir türlü. Kimse kendisi olamamış, hep bir lidere, bir öndere ihtiyaç duymuştu. Zannederim bu sebepten, sadece iki kişinin karşılıklı karar verdiği, teke tek yapılan düello bizde yaygınlaşmamıştı. Onun yerine bir güce dayanarak, düşman saydığımız kişileri yok etmeyi tercih etmiştik hep. Böylece linç, pusu ve jurnal en çok başvurduğumuz metodlar olmuştu.
Sayfa 129Kitabı okudu
Hiçbir şeyi eleştirmiyorlar, ya da sadece eleştirilmesine izin verilen şeyleri eleştiriyorlar, düşman kazanmaktan çekiniyorlar, daha çok en az zarar verecek düşmanları seçiyorlar. Bir ideal için intihar etmiyorlar, sadece çılgınlık ve öfkeden ölüyorlar. En mükemmel kapılar sonuna kadar açılııyor önlerinde. Ve edebiyat bu yüzden böyle. Komedi gibi başlayan her şey komedi olarak son buluyor.
Sayfa 631Kitabı okudu
Reklam
Musibetler insanın benliğine ayna tutar. Kendisinin dürüst olduğunu iddia eden biri bunu hangi şartlarda söylemektedir? Normal şartlarda her insan dürüsttür. Ortada dürüstlüğü zedelemeye sebep olacak bir baskı söz konusu olmadığında dürüstlüğün gerçekliğinden ve insanların dürüstlük seviyeleri arasındaki farktan bahsedilemez. İnsan da kendisinin hangi nispette dürüst olduğunu bir imtihandan geçmeden bilemez. Cesur olduğuna inanan biri, gerçekten cesur mudur ve cesareti ne seviyededir? Sınırsız sandığı cesaretinin bir nihayeti ve haddi yok mudur? Kişi bu konuda imtihan edildiğinde, karşısına çıkan korkutucu hâl karşısında gerçekten cesur olup olmadığını, cesursa ne kadar cesur olduğunu anlayabilir. Bir insanın çok fedakâr olduğunu düşünmesi, hiç fedakârlık yapmak zorunda kalmamışsa, bir fikirden ibarettir. Birileri onun kapısını yardım için çaldığında imtihan başlar. Bu durum onun fedakârlığının gerçek mi yoksa sözde mi, az mı yoksa çok mu olduğunu ortaya çıkaracaktır.
Sayfa 102Kitabı okudu
Bu bilinçliliğin başkalarıyla aramıza soktuğu mesafe, dışımızın başkalarına kendi gözlerimize göründüğü gibi görünmediğini anladığımızda bir kez daha büyür. Evler, ağaçlar, yıldızlar gibi görmeyiz insanları. Onları, belli bir biçimde karşılaşma ve böylece kendi içimizin bir parçası yapma beklentisiyle görürüz. Hayal gücümüz onları kendi arzularımıza ve umutlarımıza uyacak biçimde kesip biçer ama aynı zamanda kendi korkularımız ve önyargılarımız da o insanlarda doğrulanabilmelidir. Bir başkasının dış görünümündeki hatlara bile kendimizden emin olarak ve tarafsızca ulaşamayız. O yolda bakışlarımız, bizi özel ve biricik kılan bütün arzulara ve hayallere kayar, gözümüzü alır bunlar. Bir iç dünyanın dış dünyası bile hâlâ iç dünyamızın bir parçasıdır, hele de bir yabancının iç dünyası hakkındaki düşüncelerimiz kesin ve dayanaklı olmaktan öylesine uzaktırlar ki, karşımızdakinden çok kendimizi ortaya koyarlar
Akan zamanı ve ölümü düşünmenin yol açtığı fikir, insanın ne istediğini aniden bilmez oluşu muydu? İnsanın, kendi arzularını tanımaz oluşu muydu? İnsanın, kendi iradesiyle olan doğal yakınlığını kaybetmesi miydi? Ve bu yolla kendine yabancılaşması, sorun haline gelmesi miydi?
Ruggieri, Fransız sarayındaki muhtemelen en inanmış adamdı. Mükemmeliyetin mümkün olduğuna derin ve samimi bir inançla inanıyordu. Çılgın mıydı? Kesinlikle olmasa da mümkündü. Bu arada hangi insan mükemmeliyet tarafından ayartılmamıştır ki? Bugün yaşasaydı, Ruggieri doğanın sırlarını keşfetme konusunda tutkulu bir bilim adamı olurdu. Sonuçta, hiç kimse mümkün olanı imkânsız olandan ayıran sınırlar konusunda önceden hükümde bulunamaz. Sadece otuz yıl önce, belirli gazların, örneğin havanın sıvılaştırılması araştırmaları, kimyada çılgın bir girişim olarak kabul edilirdi: oysa yine de hava sıvılaştırıldı.
Sayfa 343Kitabı okudu
farklı politik gruplar çok etkili bir adamın bağımsızlığını bir türlü anlamazlar... Onlara göre bu adam ya kendilerinin ya da karşı safın hizmetine girmelidir. Kimseyi ezmek istemeyen, herkes için yaşam hakkını kutsal gören adam tehlikeli bir varlıktır, kurt ya da kuzu olmayı istememek, şaşırtıcı ve tehdit edici görünen tuhaf bir anlayıştır.
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
Bu dünyanın bana göre bir yer olmadığını hissediyordum. Burası birtakım hayâsız, yüzsüz, dilenci kılıklı, ukala, yırtık ve açgözlü insanlara aitti. Burası, dünyanın düzenine göre yaratılmış olanlar, yeryüzü ve gökyüzünün altındaki güçlüler, kasap dükkânının önündeki bir parça kokmuş et için kuyruk sallayan köpek gibi yalakalık yapanlar içindi. Yeniden bir hayatı yaşamak düşüncesi beni yoruyor ve korkutuyordu. Hayır, benim bu mide bulandırıcı ve lanetli suratların dünyalarını görmeye ihtiyacım yoktu.
"Madam," dedi, "bilirsiniz ki biz emir kuluyuz. Aldığımız emirleri derhal yerine getirmeye mecburuz. Bundan dolayı affınızı rica ederim." İnsanlık tarihinde bu korkunç bahaneyle o kadar suç vardı ki: "İtaat ediyorum! Sorumlu değilim!" Sanki vicdan mahkemesinden daha yüksek mahkemeler varmış gibi...
Sayfa 169Kitabı okudu
Bu değerler günlük yaşamımızda yavaş yavaş etkisini kaybederken herhangi bir dış tehditle karşılaştığımızda bir anda ortaya çıkıveriyor. Mesela bir doğal afette ya da vatana yönelik bir tehditte. Herkesin cinsiyeti, dili, dini ırkı, mezhebi bir anda unutuluyor; herkes bir ve birlik oluyor. Ancak bu durumun ömrü o dış tehdit bertaraf edildiği anda tükeniyor. Hepimiz yine alışageldiğimiz kutuplarımıza çekiliyor, bize benzemeyene düşman gözüyle bakmaya devam ediyoruz. Burada önemli olan sorunun şu olduğuna inanıyorum: Neden birlik olmak, biz olmak için her zaman bir "öteki"ye, bir dış tehdide ihtiyaç duyuyoruz? Bu tehdit oluştuğunda kolayca "biz" olabilirken; neden günlük yaşam akıp giderken her günümüzü birbirimiz için cehenneme çeviriyoruz? Bunun cevabı üzerine düşündüğümde his olarak şöyle bir noktaya geliyorum: Biz bir olma gücümüzü toplum olarak "dış tanıklıktan" alıyoruz. Ayrıldığımız kutuplardan çıkıp birlik olabilmemiz için mutlaka bir "öteki"nin bulunması gerekiyor. Bu "öteki" vatana dair bir tehlikeyse, bir doğal afetse toplum olarak "biz" oluyoruz: günlük yaşamımızda ait olduğumuz grubu tehdit eden bir durumsa o grubun üyeleri olarak "biz" oluyoruz. Futbol karşılaşmalarını hatırlayın mesela. Ama her iki koşulda da "ötekinin varlığına ihtiyaç duyuyoruz. Tabii bu sadece bizim toplumumuza özgü bir durum değil, insan doğasına özgü bir boyutu da var.
Sayfa 247Kitabı okudu
Denetim kültürünün temel cümlesi, "Yaşam bir güreştir, ben güçlüyüm ve seni yenerim, sakın unutma!" olarak ifade edilebilir. Gelişim kültürünün temel cümlesi ise, "Yaşam bir danstır; amacımız değişen müzikle ahenk içinde dansın keyfini çıkarmaktır, sakın unutma!" olarak ifade edilebilir.
Sayfa 240Kitabı okudu
Güven ihtiyacı her zaman vardı ve her zaman da olmaya devam edecektir. Peki bu güveni nasıl tesis edeceksin? Bu soruya insanlar önceleri şöyle cevap vermişler: Gücün kadar güvendesin! Ne demek bu? Eğer Hasan'la ilişkimde gúvende olmak istiyorsam, Hasan'dan güçlü olmam gerekir! Karı-koca ilişkisinde güvende olmak istiyorsam ilk günden eşimin gözünü korkutmam gerekir! Her bir kültürün temel bir cümlesi vardır. Denetlemeye önem veren korku kültürünün temel cümlesi "Diğerlerinden güçlü ol ya da güçlü olanın kanatları altına sığın''dır. Karşıdaki kişi senden korktuğu sürece ona güvenebilirsin; sakın zayıf düşme, güçsüz görünme. O yüz sürekli asık olacak, araya mesafe koyacaksın, korkutucu bakışların olacak. Ne var ki gelişim odaklı değerler kültüründe, güven konusu bireyin kendi karakterini inşa ederken temel alıp içine sindirdiği ve ekipteki diğer kişilerce de paylaşılan değerlerde çözümünü bulmuştur. Bilirsin ki karşındaki kul hakkı, liyakat, işbirliği, dürüstlük gibi paylaştığınız temel değerleri ihlal etmez. Ona güvenebilirsin, çünkü o da seninle aynı değerler sistemine sahiptir.
Sayfa 237Kitabı okudu
53 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.