orada o kadar çaresiz ve dokunaklı bir oturuşu var ki, insan gülsün mü ağlasın mı bilemiyor. Yanındaki köpek de aynı onun gibi görünüyor. Sahibine yaslanmış, oturuyor. Hala büyük ve yumuşak olan patileri iki yanından sarkıyor. Ama sahibi daha kırılgan, daha acınası ve kocaman gözleriyle dünyaya daha bir mutsuz bakıyor. Tanrı ikisinin de yardımcısı olsun.
Esir Şehrin İnsanları nın devamı. Kahramanımız Kâmil Bey'in, Anadolu'da Yunan'a karşı savaşan Türk Ordusu'na İstanbul'dan silah göndermeye çalışırken açığa çıkması ve hapse atılması ve orada yaşadıkları konu ediliyor.
Kemal Tahir Roman üçlemesinin bu bölümünde kalemini korkak alıştırmamış Bitirim bir roman yazmıştır.(Çok usta, becerikli ve zekice anlamında)...
Hapishane ortamında dönen pislikler, rezillikler karşısında, namuslu, yürekli, vatansever bir adamın temiz kalmaya çalışması,, dışarıdaki ailesini ve cephedeki silah arkadaşlarını kendinden çok düşünmesi....
İncelememe son verirken alışkanlık haline getirdiğim tek bir alıntıyla tüm kitabı özetlemeye çalışacağım.
''Bu ne kadar bahtsız bir boğuşma... Dost belli değil, düşman belli değil!''
''Dünyanın bütün kadınları güven ister,'' demişti. ''Kadınlar güven istiyor da, erkekler sanki istemiyor mu? Bu dünyada herkes, her şey, kurt kuş, yılan çıyan hep güven istiyor. Bütün güvensizlikler de bu güven istemekten geliyor.
''Bu dünyada bizden daha bencil herifler yok! Biz Osmanlı erkekleri, bir bakıma metelik etmeyiz! Bencil dedimse, buradaki bencillik avanaklık anlamındadır. Biz hepimiz avanaklarız ki, örneğimiz bulunmaz. Neden mi? Yaşamımızın hiçbir dönemecinde bize bağlı insanları düşünmediğimizden... Delikanlı oluruz, anamızı babamızı düşünmeyiz. Evleniriz, karımızı çocuklarımızı düşünmeyiz. Düşünmediğimize göre, onları bari güçlendirmeye çalışsak... Hayır, tersine... Her fırsatta, yaşayış zorluklarıyla bağlarını kesmeye uğraşırız.. Onların adına, hemen unutuverdiğimiz sorumluluklar yükleniriz.