Oğuz Atay okumak herkesin başarabileceği bir şey değil sanırım. Her hikayesini sanki başka bir yazar yazmış gibi geldi okurken. Bazı hikayeleri çok sevdim ama bazı hikayeler de beni oldukça boğdu. Kitabın başından sonuna kadar birden fazla duyguya sahip oldum. Okuması zor ama değerdi.
o sözler ki
imgelem sonsuzluğunun
ateşten gülüdürler
kelebek çarpıntılarıyla doğarlar ölürler
o sözler ki kalbimizin üstünde
dolu bir tabanca gibi
ölüp ölesiye taşırız
o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan
uğrunda asılırız
Kâinat, kurulan ve gerçekleşen tüm düşlere yetecek kadar büyüktür ve her çocuk kendi kâinatını içinde taşır. Çünkü bir anahtara sahip olmak, sizi bazen o anahtarın açtığı kapının ardındakilerin de sahibi yapar. Bu anahtarın nerede gizlendiğini, neye benzediğini ve hangi kilide uyacağını keşfetmek, yer yer zorlukları olsa da çoğunlukla heyecan dolu bir yolculuğa benzer. Tek yapılması gereken korkuları bir kenara bırakmak, hayat karşısında cesur ve umutlu bir duruş almaktır.
Misli Hanım’ın ne zaman bir kitabını okusam okuduğum dönemdeki ruh halime ait bir cümleyle mutlaka karşılaşıyorum. İllaki kalbime dokunacak bir paragraf buluyorum kendime.
Kitap gerçeklik ile rüya arasında gidip gelen bir dünyaya sahip. Her yaştan okuyucunun okuyabileceği bir kitap. Dede Korkut ve 7 çocuğumuzun bu naif macerası size bu günlerde nefes olacaktır. Yeri geldiğinde çocukluğunuza da dönüş yapacağınıza eminim.
Zaman YolcularıMisli Baydoğan · Ötüken Neşriyat · 202036 okunma
Kapanmıyor. Ruhun aldığı hasar her kanaldan kendini hatırlatmayı sürdürüyor. Bakılan her nesnede, tanık olunan her sahnede, insan seslerinde, yüzlerinde bir ufacık ayrıntı ardından günlerce süren bir eziyeti film gibi sarıp sarıp baştan oynatmaya yetiyor. Bazen o ayrıntıya bile gerek kalmıyor. Artık ait olduğu bedenle birlikte hareket etmeyi unutan düşünceler alıp başını gidiyor, belaya bulaşıyor, kasvetle çöken bir güz mevsimi gibi, rüzgarı kıyıda köşede kalan tüm pislikleri tozutup savurarak ortalığı bulandırıyor.
Uzun zamandır beni bu kadar etkileyen bir roman okuduğumu hatırlamıyorum. Kitabı okurken kendimi o dönemin insanıymış gibi hissettim. Kitabı elimden bir türlü bırakamadım ve bir günde bitirdim. Olaylar o kadar gerçek ve o kadar bize ait ki.. Gözlerimi kapattığımda Gülden geliyor aklıma. Ayrıca 12 Eylül dönemini bir kadın yazarın kaleminden okumak ayrı bir tattı. Karakterlerin duygularının aktarımının gerçekçiliği, betimlemelerin naifliği, olaylar arası geçişlerin ustalığı çok çok güzeldi. En sevdiğim romanların arasında yerini aldı.