“Melih Kibar’ın, bana hayata çok erken veda eden büyük sevdası Çiğdem Talu’yu anlattığı o gün geldi aklıma. Melih İngiltere’ye okumaya gönderildiği dönem Çiğdem Talu’ya derin bir aşk duyuyor. Melih deniz kıyısında bir binada kalıyor ilk gece. Büyük bir fırtına çıkıyor. Melih uyuyamıyor. Kalkıp piyanoya geçiyor ve bir beste yapıyor. Ertesi sabah Çiğdem Talu’dan bir mektup geliyor. Diyor ki mektupta: ‘Dün gece hiç uyumadım ve bir şiir yazdım. Sana gönderiyorum. Bunu ancak sen bestelersin.’
Melih mektubu açtığında gözlerine inanamıyor. Binlerce kilometre öteden birbirlerine seslenmişler meğer. İşte o şarkı:
‘Gün ağarırken, tek başıma oturmuşsam,
Henüz daha gözlerimi
bir an bile yummamışsam…’.
(‘İçimdeki Fırtına’ adlı şarkının sözleri).
Melih Kibar onlarca muhteşem şarkı, unutulmaz ortak eser ortaya çıkardıkları söz yazarı Çiğdem Talu’yu adeta bir tanrıça gibi gördüğünü söyleyip, şöyle devam ediyor:
‘Aramızdakinin ne olduğunu yıllar sonra anladım.”
“Söylesene,bir hayatın içinde kaç tane yeni hayat var ?
Birine aşık olduğun gün,yeni hayatının ilk günüdür.
Birinden ayrıldığın gün,yeni hayatının ilk günüdür.
Belki de hayat böyledir.”
“Halbuki birini kontrol etmek değil,hiç kontrol etmemek,kontrol etmeye ihtiyaç duymamak insanı mutlu eden,güvende hissettiren şey. Kontrol etme,güven duymamak demek;güven duymamaksa senin yaşadığın topraklara yerleşmiş huzursuzluk.”
Oysa aşk sana çok ihtiyacım var diyebilmektir; bu, seni seviyorum demekten bile daha önemlidir. Bunu söylemeye cesareti olamayan bir aşkı hiç yaşamasan da olur.
İnsan hep hatırlamak istediği birini nasıl unutur?
Ya da unutmak istediği birini neden hep hatırlar?
Belkide gerçekten hatırlamadan unutmak mümkün değildir ?
“En başından sana da söyleyeyim: İki insanı ayıran şey anlaşamamak,yanlış anlamak veya ilişkinin gidişatı değildir. İki insanı ayıran şey,artık birbirini anlamak istememektir.”