Oldukça güzel bir Poirot romanı daha. Bir hastabakıcı kadın bir aile ile birlikte Bağdat'a gider ve görevi orada biter. Ancak doktor Ledner, karısının bazen sinir harbi yaşadığını söyleyerek onu işe alır. Ledner bir arkeoloji heyetinin başındadır ve karısı Luiz oldukça güzel bir kadındır. Ekip içerisinde gereksiz bir nezaket vardır. Bir gün Luiz öldürülür ve işe Hercule Poirot el koyar. Ancak sonradan bir cinayet daha işlenecektir. Hercule Poirot her zamanki gibi adaletin sağlayıcısı olacaktır.
Çok soğuk bir kış günü üşüyen kirpiler birbirlerine iyice sokulurlar, soğuktan ve donmaktan korunmak için, ama bir süre sonra birinin dikenleri diğerine batmaya başlar. Birbirlerinden iyice uzaklaşırlar, bu seferde soğuğun etkisi hissedilir. Her seferinde aynı olay tekrarlanır, üşüyünce birbirlerine yapışan kirpiler, dikenler batınca birbirlerinden fazlasıyla uzaklaşırlar, ta ki hem soğuktan etkilenmeyecekleri hem de birbirlerine dikenlerini batırmayacakları orta bir mesafe bulana kadar. İnsanlar da kendi monotonluklarından, tek başınalığın boşluğundan kurtulmak için birbirlerine yaklaşırlar, ama çirkin alışkanlıkları ve dayanılmaz hataları onları birbirlerinden uzaklaştırır. Orta mesafe ise nezaket ve iyi ahlaktır.
“Dostluk sıcaktan soğuğa böyle geçer işte.
Dikkat et, hep böyle olur, Lucilius.
Sevgi tükenip bezginliğe yüz tuttu mu,
Zoraki nezaket gösterileri başlar.
Açık yürekli, candan bağlı bir insan gösteriş yapmaz.”
Sevgi, şefkat, merhamet ve nezaket çok farklı hislerdir ve her insanda bulunur aslında. Ancak kimi insan bunu çok derinlere saklamıştır; su yüzüne çıkarması zaman alır ; kiminin de hemen yanı başındadır, çünkü bunu hayat felsefesi yapmıştır, hemen kullanır.
ne eski bir tango melodisi, ne de siyah önlüklü bir mektepli kız resmi, hayır beni on sekiz yıl evvelki o tatlı hatıraları alemine atan, gazetede götürdüğüm iki satırlık, kupkuru, alalade bir kiralık ilanı oldu.
o anda pendik sahilleri birden gözümde canlanıverdi. o köşk...o köşkün bizim bahçeye bakan penceresi...ve o pencereden mahinur...sarı