Beni tanıyanlar eserlerin yazarlardan izler taşıdığını ne kadar çok söylediğimi iyi bilirler. Felaketzedeler Evi de bu eserlerden biri. Yazar, Guillermo Rosales hem kendi yaşadığı hayal kırıklığını hem de Küba sürgünü sonrası hissettiklerini tek bir romanda buluşturmuş. Belli aralıklarla şizofreni krizi geçiren yazar, daha sonra yaptıklarından
Herkese iyi bayramlar! Çehov’dan okuduğum üçüncü kitap bir kısa klasik. Tek bir öyküden oluşuyor ve adını yansıtan bir hikaye çünkü “öylesine” kaleme alınmış da yazılmış tadı verdi bana.
80 sayfalık bu öyküyle çıktığım yolculuğu akıcı ve harika buldum. Ayrıca okunması da kolay bir öyküydü. 19. yy Moskova’sının yoğun kasvetini hissetmemek de mümkün değildi. Yaşamdan bir kesitti ve gerçekçi olmasına rağmen derin ruh halini, iç çatışmayı yansıtan bir eser olduğunu düşünüyorum.
İki ana karakterin ruhu bu öykünün temelini oluşturmuş; hayatının son demlerini yaşamaya çalışan ve bir tıp profesörü olan Nikolay Stepanoviç ile sanata düşkün, hayat dolu bir genç kız olan Katya. Tiyatroyu her şeyden çok seven Katya, ölen babası tarafından Nikolay’a emanet edilmiş. Yaşlı adam ise kızımıza çok düşkün; çünkü kendi karısı tam bir sonradan görmeye dönüşmüş, öz kızı ise bir düzenbaza aşık ya da aşıkmış gibi görünüyor. Samimi ve doğal olmayan hiçbir şeyi kaldıramayan Nikolay ise soluğu Katya’nın yanında alıyor.
Bu iki karakterin insan iletişimlerinin ve yaşayışlarının çıkmazlarında, çatışmalarında boğulmasını okuyoruz aslında. Sanki bu iki insan diğer insanlar arasındayken boğuluyor ve biri batıp çıkarken diğerinin elinden tutuyor gibiydi. Kısacası Rus edebiyatının ilginç hikayelerinden biri olmuş ve severek, keyifle okudum. Kısa klasikler için öneri isteyen herkese de tavsiyemdir bu güzel kitap.
''Son nefesimi verirken bile ilimin insan hayatının en güzel, en gerekli, en sevilmeye değer ögesi, insanoğlunun nefsini ve doğayı yenmesi için biricik araç olduğuna inanacağım.''
Ekim ayında okuma grubumuzun kitaplarından ilki Tolstoy'un Aile Mutluluğu. Kitabı bugün birkaç açıdan değerlendireceğim. Uzun bir inceleme olacak gibi görünüyor. Ancak Tolstoy'u az da olsa anlamak adına bunu yapma gereği görüyorum. Okuma sabrını gösterenlere de teşekkür ederim şimdiden.
Öncelikle, Tolstoy ve Valeria'dan bahsetmekle başlayayım.
3 hikayeden oluşan, kişisel tahlillerin yine hat safhalarda işlendiği, kısa bir öykü kitabıdır Lyon'da Düğün. Zweig benim her zaman beğenerek okuduğum ve her okuduğum kitabının sonunda yaptığı analizlere hayran kaldığım bir yazar. bu kitabı da aynı şekilde, 3 farklı karakterde insanlığın dışladığı insanların duygularını, yaşadıkları çaresizlikleri ele alıyor yazarımız.
öyküler çok kısa olsa da, betimlemeler az olsa da, kurgu olarak diğer kitaplarına nazaran daha basit olsa da, konuyu çok iyi kavrıyoruz. okurken yorulmuyor, karakterlerimize üzülürken buluyoruz kendimizi. bu karakterlerin ortak özellikleri; kimisi fiziksel şartlar sebebiyle, kimisi işledikleri suçlar sebebiyle çevresi tarafından dışlanmış, hor görülmüş insanlar. onların dışlanma sebebi yazgıları değil, çevrelerinin acımasızlığıydı.
Lyon'da Düğün, beklentiyi çok yükseklere çıkarmadan, tek oturuşta yutabileceğimiz bir kitap. Zweig'in diğer eserlerinden etkilendiğim kadar etkilenmemiş olsam da, yine yaptığı analizlerle beni kendine çekmeyi başardı.
keyifli okumalar.
Lyon'da DüğünStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202131bin okunma