Ama ölümden ürkerek kendini çoraklaşma karşısında saf haliyle koruyan yaşam değil, ölüme katlanarak kendini onun içinde elde eden yaşamdır, tinin yaşamı. Tin, kendini mutlak kopmuşlukta bulmakla kazanır ancak, kendi hakikatini.
yaptıkların çok doğal kalıyor hayata karşı, bu da beni çok sevindiriyor. çünkü hayatı yaşamı biliyorsun ve yaşıyorsun. hayatı sevdiğim kadar seni seviyorum
içimde büyüttüğüm, beslediğim, yaşattığım hiçbir şey dış hayatla örtüşmüyor. içimde başka bir iklimde yaşayıp durmanın hüznünü sürekli duyup duracağım. ah benim kalbim!
bazen kendi içimin karmaşıklığından, karanlığından korkuyorum. onu terk edemiyorum. ondan kaçmam mümkün değil. O ben' im, o asıl ben' im. bu karanlık ve karmaşıklık bana ait. ben oranın, onun parçasıyım
eve girmek gelmiyor içimden. sokaklarda dolaşılmıyor artık. hava ciddi soğuk. içimden ağlamak geliyor...içimden ağlamak geliyor, çok mutsuzum. her gün benzer şeyleri yaşamaktan bıktım
giderek kendimi daha iyi tanıyorum. benim bu dünyayla, bu yaşamla bir alıp veremediğim hep olacak. eyvah! mutsuzum. yumruklarımı sıkıp bağıra bağıra trafiğin içine dalmak geliyor içimden. bir suç işlemek istiyorum. lavlarını içinde tutmak isteyip de tutamayan bir yanardağ gibiyim
benim bir odam olsun, duvarına bir resim yapıştıracak kadar benim olan bir oda. başımı avuçlarımın içine alıp ağlayabilecek kadar bir oda. bir de evim olsun
içimde bir yangın; büyüdükçe büyüyor. yaşamın tadı gitti. (var mıydı,bilmiyorum.) karnımda, insanın ansızın düşünce hissettiği o tuhaf duygu var. içimden ağlamak geliyor. emniyet duygumu kaybettim, coşkumu kaybettim, umudumu kaybettim, kendime olan güvenimi kaybettim. içimde vicdan azabına benzeyen, veda duygusuna benzeyen bir duyguyla günlerim geçiyor. işin kötüsü bu hep böyle sürecekmiş gibi. bir odaya kapanıp kimseye duyurmadan içimden doya doya ağlamak geliyor.