Olağan bir tespit;İçince güzelleşen insanlar genelde sevince çirkinleşiyor dikkat etmelisiniz. Not: cinsiyet ayrımı olmaksınız...son olarakta ; Hayyam. Demiş ki! ben haram ile helali karıştırmam... Dost ile içilen 'rakı' helaldir, 'puşt' ile içilen su bile haram.
Kimi zaman hiç uyunmamış geceler ertesinde, pazartesiler cuma oluyor, cumalar pazartesi. Aylar geçiyor, değişiyor mevsimler; hiç yaşanmamışlar gibi. Oysa ne çok sene birikti ardımda. Bilmiyorum ki, birikecek mi bir bu kadar daha? Ardıma dönüp bakıyorum da, dallarımı kıran rüzgârları bile affetmişim ama, bir kendime uzanamamış elim. Yastıklarım kuş tüyüymüş de, ağır gelmiş düşüncelerim. Biriktirdiğim keşkeler, ardımdan bile söylenmeye yetermiş. Bütün heveslerim, genellemelerin içinde yitip gitmiş.
Oysa ne çok cümlem vardı benim.
Her şeye inat, yüreğimi ısıtan ne çok hayalim. Biliyorum, bu kadar kırılgan olmayı kaldırmıyor hayat. Her tökezleyişte kendi içine saklanınca, sıvazlamıyor sırtını. Pencere önü çiçekleri değiliz ki, anlayışlı bir el alıversin bir çırpıda içeri. Hadi aldı diyelim, gün ışığı olmadan ne kadar yaşanır ki?
Ahmet Hâşim.
Okunmalı !
Bitirdiğim de kitap elimde boşluğa bakıyordum ve sanırım bi 5 dk sürdü.
Uçuşan kelimeler yakalayamadığım anlatımlar birden pat diye değişen konular bir kaç kere okumak zorunda kaldığım cümleler ve akabinde acaba benim anladığımdan farklı birşey anlatmak istemiş olabilir mi ikilemleri.
Bipolar sohbet tadında olabildiğince açık açık anlatılan hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı heyecanı ve acelesi ile ardarda dizilen kelimeler.
Dağılmış olsam da okurken bütününde derin ama uçabilicek kadar da hafif.
Trajik ama tutkulu.Delilik ama farkındalıklı.
Son olarak; Okuyun ve anlamlandırın diyorum
İstanbul’da Monako Prensliği’nde gibi yaşamaya çalışan insanlar da var.Ama o insanların dünyası beni hiç ilgilendirmiyor.Aksine,onlardan biri olmadığım için mutluyum.
Onlar şakacı,özgür “beni” arıyor.Bulamıyor.Onların dünyasında iniş çıkışlar bu denli büyük değil.Onların dünyasında coşku delilik derecesine varmıyor.Onların dünyasında bunalım ölüm korkusuna,belki de ölüm isteğine dönüşmüyor.
O yaz günü,Sirkeci Garı’ında Günk’ü geçirirken insanı ve erkeği öğrenmenin bu denli güç olduğunu hiç bilmiyorum.Erkeği öğrenmek için,çok erkek tanımak gerektiğini de bilmiyorum.
Mutluluğun,insanın kendi kendisiyle hoşnut olmasıyla başlayacağını da bilmiyorum.
(Kauçuk ağacını bugün de hiç sevmem.Orta sınıf evlerinin ağır,bunaltıcı havasını,ya da hiçbir işin yürümediği,memurların bütün gazeteleri evirip çevirdiği,duvarlara baktığı büroların sigara dumanlı havasını anımsatır bana )