Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Özgür Boztaş

Özgür Boztaş
@ozgurboztass
Feminist politikanın amacı, her kim isek özgürce o olabilmemiz, adalete sevgi beslediğimiz yaşamlar sürebilseniz, barış içinde yaşayabilmemiz için tahakküme sona erdirmektir. Feminizm herkes içindir.
Reklam
Vizyoner feministler erkekleri de hareketin içinde çekmek gerektiğini daima anlamışlardır. Hepimiz biliyoruz ki dünyadaki tüm kadınlar feminist olsalar da, erkekler cinsiyetciliklerini sürdürdüğü müddetçe yaşamlarımız kısıtlanacak ve toplumsal cinsiyetler arasındaki savaş hali bir norm olmaya devam edecektir. Erkekleri mücadelede yoldaş olarak görmeyi reddeden, şayet erkekler feminist politikalardan herhangi bir fayda görürse kaybedenin kadınlar olacağı gibi akıl-dışı korkular besleyen feminist aktivistler, hatalı bir şekilde, toplumun feminizme kuşku ve küçümsemeyle yaklaşmasına katkıda bulunmuş oldular. Erkeklerden nefret eden kadınlar zaman zaman, erkelerle yaşadıkları sorunlarla yüzleşmek yerine, feminizmin ilerlememesini tercih ettiler. Erkeklerin feminizmin bayrağını ellerine alıp ataerkiye meydan okuması acil bir ihtiyaçtır. Gezegendeki yaşamın devamı ve güvenliği feminizmin erkekleri harekete çekmesini gerektiriyor.
Günümüz feminizmi, ilk dönemlerinde maneviyatçılığa yeterince dikkat göstermeksizin yurttaşlık haklarına ve maddi kazanımlara vurgu yaptı. Kitle medyası, feminizmin dine yönelik eleştirilerine dikkat çekti çekmesine, ama birbirinden apayrı feminist kadın gruplarında oluşmaya başlayan ruhani uyanışı vurgulamakla zerrece ilgilenmedi. Pek çok insan hala feminizmi din karşıtı olduğunu düşünüyor. Gerçekte feminizm, daha çok kadın kutsal olanla iliskiye görebilsin ve kendini ruhani yaşama adayabilsin diye ataerkil dini düşünceyi dönüştürmeye yardımcı olmuştur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ruhani Norwich'li Julian, günümüz feminizmin ortaya çıkışından çok önce, derin ruhani algılayışı ve ilahi berraklığıyla şöyle yazıyordu: '' Kurtarıcımız, içinde sonsuz olarak sürekli doğduğumuz ve içinden asla çıkmayacağımız gerçek Annemizdir.'' Norwich'li Julian, kurtarıcımızın mutlaka erkek olması gerektiği düşüncesine karşı çıkıp inanç yolculuğunu, geriye çevirmek suretiyle, kutsal kadına yöneltiyor ve böylece kadınların ataerkil dinin esaretinden kurtulmasına katkıda bulunuyordu.
Genç erkekleri hedef alan, onların cinsiyetçi kökler üzerinde yükselmeyen bir kimlik inşa etmelerini sağlayacak, kayda değer bir feminist literatür ortaya çıkmamıştır. Cinsiyetçilik karşıtı erkekler, çocukluk ve özelikle de ergenlik çağındaki erkeklerin gelişimini içeren bir eleştirel bilince dair yetersiz bir eğitim görmüşlerdir. Bu boşluğun bir sonucu olarak feminist perspektifler, erkek çocukların nasıl yetiştirileceği konusunun ülke çapında dikkat çektiği şu günlerde, bu tartışmaların ancak nadiren bir parçası oluyorlar. Şurası trajiktir ki annelerin sağlıklı erkek çocuklar yetiştiremeyeceklerine ilişkin, erkek çocukların, erkekliğin, disiplini ve otoriteye itaati vurgulayan ataerkil militarist düşüncelerinden ''yarar göreceklerine'' dair yıkıcı ve kadın düşmanı varsayımların yeniden güç kazandığına tanık oluyoruz. Erkek çocukların sağlıklı bir özsaygıya ihtiyaçları var. Sevgiye ihtiyaçları var. Bu sebeple düşünceli ve sevgi dolu feminist politikalar, erkek çocukların hayatlarını kurtaracak yegâne temeli oluşturabilirler. Ataerkil onları iyileştirmeyecektir. Eğer öyle olsaydı, şimdi hepsinin iyi durumda olması gerekirdi.
Reklam
Asla şiddet uygulamayan, fakat çocuklarına, özellikle de erkek çocuklarına, şiddetin toplumsal kontrolü sağlama yolunda kabul edilebilir bir araç olduğunu öğreten bir anne de ataerkil şiddetle danışıklı dövüş içerisindedir. Bu annenin düşünce biçimi değişmek zorundadır.
Feministler ev içi şiddete odaklandıklarında, başlangıçta kadına yönelik erkek şiddetini vurguladılar. Buna karşın, hareket ilerledikçe, hemcinsler arası ilişkilerde de ev içi şiddetin var olduğu kanıt buldu. Kadınlarla ilişki içindeki kadınların geçmişte ve günümüzde de sıklıkla taciz kurbanı olduğu, çocukların da kadınlar ve erkekler tarafından uygulanan yetişkin ataerkil şiddete maruz kaldığı ortaya çıktı.
Birçok kadın kızgın, çünkü feminist düşünce onları çalışarak özgürleştireceklerini inandırmıştı. Genel olarak, hem işte hem evde uzun süreler çalıştıklarını fark ettiler. Feminist hareketin kadınları ev dışında çalışmaya olumlu bakmaları için cesaretlendirmesinin öncesinde, ekonomik buhran bu değişimi zaten zorunlu kılıyordu. Günümüz feminist hareketi hiç gerçekleşmeseydi de bugün bir-çok kadın çalışıyor olacaktı; ancak feministler toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkmasalardı, kazandığımız haklara sahip olmazdı. Pek çok kadın, çalışmak zorunda olduğu için feminizmi suçluyor ama haksızlar. Tüketime dayalı kapitalizmin kadınları çalışmaya zorlayan temel unsur oluşu hâlâ gerçekliğini koruyor. Ekonominin durgunlaştığı koşullarda, bir zamanlar sadece ev kadını olma hayalini kuran kadınlar, ev dışında çalışmamayı seçselerdi beyaz orta sınıf aileleri, sınıfsal konumlarını ve yaşam tarzlarını koruyamazlardı.
Sınıfsal güce sahip kadınlar, feminist platformu oportünistçe kullanırken, bir yandan da feminist politikaları yok ediyor ve sonunda kendilerini yeniden tabi kılacak bir ataerkil sistemin sürmesine yol açıyor. Sadece feminizme değil, kendilerine de ihanet ediyorlar.
Aslında birçok feminist kadın için, beyaz üstünlüğünü savunan düşünceden vazgeçmek sınıf elitizminden vazgeçmkten daha kolaydı ve hala da öyle.
Reklam
Sınıf, Marx'ın ''üretim araçlarıyla ilişkili'' tanımından çok daha fazlasıdır. Sınıf; davranışlarınız, temel varsayımlarınız, nasıl davranacağınız öğretime biçimi, kendiniz ve ötekilerden ne beklediğiniz, gelecek anlayışınız, sorunları nasıl anladığınız ve çözdüğünüz, nasıl düşündüğünüz, hissettiğiniz ve davranışlarınızla ilgilidir.
... Ama kıymetlerinin, güzelliklerinin, asli değerlerinin ince olup olmamalarına göre belirlendiğine inanan kadınları hiçbir uyarı vazgeçiremiyor. Günümüzün moda dergileri, bir yandan güzelliğin ve arzu edilebilirliğin doruğunu temsil eden bir deri bir kemik kalmış bedenlerde okuyucularını adeta bombardımana tutarken, bir yandan da anoreksiyanın tehlikeleriyle ilgili bir makale yayımlayabiliyorlar... (burada kadınlarla dalga geçtiğini anlıyorum moda denen modernizm denen saçmalığın zorbalığın)
Feminist düşünce radikalliğini kaybettiğinden beri, diğer akademik disiplinlerle arasındaki tek fark, ilgi alanının toplumsal cinsiyet olmasıdır.
Malesef, feminizm içinde oportünizm güçlenmeye başladıkça, feminist kazanımlar yaygınlaşıp bu yönde mücadeleye gerek kalmadığı düşünüldükçe, bir-çok kadın, dayanışmayı yaratmak ve sürdürmek için fazla çaba sarf etmek istemedi.
Kadınların, diğer kadınlara karşı besledikleri cinsiyetçilikle yüzleştiği yer işlevi gören bilinç yükseltme grupları olmayınca, feminist hareket farklı bir zemine kayarak işgücünde eşitlik talebine ve erkek tahakkümüyle mücadeleye odaklandı.
Başta imtiyazlı beyaz kadınlar olmak üzere çoğu kadın, mevcut toplumsal yapı içinde ekonomik güç kazanmaya başladığında devrimci feminist anlayışı zihninden sildi. Bu anlamda, devrimci feminist düşüncenin en çok akademik çevrelerde kabul görmesi ironikti. Bu çevrelerde devrimci devrimci feminist teori geliştirildi, fakat neredeyse hiçbir zaman halka açılmadı. Zamanla etrafımızdaki okuryazar, iyi eğitimli ve genellikle de maddi anlamda imtiyazlı olan kişilere mahsus bir söylem haline geldi vs hala da öyledir.
Sayfa 16 - bgst Yayınları
Reklam
'' Günümüz feminizmi geliştikçe, toplumumuzda cinsiyetçi düşünce ve davranışı bir tek erkeklerin savunmadığı, kadınların da en az erkekler kadar cinsiyetçi olabileceği yine kadınlar tarafından anlaşıldı. ''
Sayfa 14 - bgst Yayınları