Hayat bana her zaman köksapı üzerinde yaşayan bir bitki
gibi görünmüştür. Gerçek hayatı görünmezdir, köksapında gizlidir. Yerin üstünde görünen kısım sadece bir yaz yaşar. Sonra
solup gider, geçici bir görüntüdür. Yaşamın ve uygarlıkların
durmak bilmez ilerleyişini ve çöküşünü düşündüğümüzde,
mutlak bir hiçlik izleniminden kaçamayız. Buna rağmen, ebedi
değişimle yaşayan ve devam eden bir şeyin var olduğu hissini
asla kaybetmedim. Gördüğümüz şey, geçip giden çiçektir. Kalan
olan ise köksaptır.
Ne kadar çok,
Çevremizden izole edildiğimize,
Olaylar karşısında çaresiz olduğumuza,
Kurban olduğumuza,
Her şeyin tesadüfler sonucu olduğuna ve
hayatımızın bir dizi kaotik karışıklıktan meydana geldiğine.
Yaşamın adaletsiz olduğuna
Hastalıklara karşı hiçbir şey yapamayacağımıza
Hayattan alacak hiçbir şeyimizin kalmadığına
Talih ve talihsizliğin rastgele dağıtıldığına
Bedenimizin bize yabancı olduğuna
Yaraticılığımız üzerinde hiçbir etkimiz olmadığına,
Inanırsak, bu ürkütücü hayata o kadar çok
yaklaşacağız.
Dünyaya yanlış taraftan bakmamız ve bakış açımızı değiştirip ona diğer taraftan yani dışarıdan değil içeriden bakarak doğru cevabı bulabilmemiz gayet muhtemeldir.
Yaşam süreci belki de yemek ve yenmektir. Zaman içinde sürekli değişen ve süreli ölen arasında var olanı bütünüyle deneyimlemektir. Özgürlük, sabit ikilemlerin ötesinde var olur.
" Elde etmenin de vakti vardır, yitirmenin de. Elde tutmanın da vakti vardır, bırakmanın da; Sevginin de vakti vardır, nefretin de; savaşın da vakti vardır, barışın da. "