“Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var."
Senin bütün hayatına yetecek bir söz söylesem
Seni bu söze inandırsam, kendimi yatıştırsam,sussam.
Sonunu görmesem de ömrümde bir şeye inanmış olarak ölürdüm.
İçimde bir çocuk,yalınayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, bir derin iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür Hanım?
Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile...Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim-içinde senin ve benim ağırlığım-benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,ben geçtim...
Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür Hanım,gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan.Delilik mi dedin?Kim bilir...Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu,ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu.Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi?Kim ne diyebilir ki?