Bazen bir çift gözdür bu gurbet diyarında sımsıkı tutunduğumuz liman. Ve o gözlerde kendi yansımalarımızı görmemektir belki de en büyük korkularımız. Ondandır bakışları kaçırdıklarımız.
‘Açık bir kitap gibi okunuyorsun’ derler bazı insanlara. Oysaki anlamadılar ki okunur olmak mesele değil, okudukları bilgi ile ne yaptıkları. Hüzünlü olduğunu bilipte teselli etmeyene açık kitap olsanda ne fayda. Yabancı dilde kitap olsan yine seni anlayan olur. Mesele bazen bahanelere takılmak.
“Ben,” diye açıklamaya başladı, “insan beynini boş bir çatı katına benzetiyorum. Orayı kendi seçtiğin mobilyalarla donatmalısın. Aptal biri, bulduğu her çeşit kütüğü içeri atar ve böylece işine yarayabilecek bilgiler kalabalık yüzünden dışarıda kalır. Ya da en iyi ihtimalle bir sürü başka eşya içinde onu bulmak zorlaşır. Becerikli bir insan beyin katına ne koyacağına çok dikkat etmelidir. Sadece işini yapmasına yarayacak aletlere sahip olmalıdır ama çok iyi seçilmiş birçok alete.. ve bunlar en doğru sırada yerleştirilmiş olmalı. Odanın esnek duvarları olduğunu ve her hacme genişleyebileceğini düşünmek hatadır. Gün gelir her yeni bilgi eklemesi yüzünden önceden bildiğin bir şeyi unutursun. Bu yüzden gerekli bilgileri bir dirsekle dışarı itecek gereksiz bilgileri edinmekten kaçınmak gerek.”
Sevgi karşıdakini üzmeyi mübah kılmaz. Asıl insan sevdiğine saygılı ve hassas davranmalıdır. Gel görelim ki, insanlar o nasılsa sevdiğim ve o da beni sever diyerek karşıdakine hor davranır. Burda sevgide bir dengesizlik mevcuttur.
Susmak belki en büyük sabırlardan birisidir. Susar susar içine atar kimisi. Sessiz sular derindir, tabirini anlıyor insan böylelikle. Kimseyi konuşacak raddeye getirmemek lazım. Sonra kelimeler keskin olabilir.
İnsanlar birbirlerini tanımak için yıllar harcamayı düşünür. Oysa mesele tanışmak değil dayanmaktadır. Mesela ben kalbimi O kalbe dayayabilir miyim? İnsanı bazen en iyi tanıdığını sandığı üzebilir, veya hiç tanımamış olabilir. Hal diline bir çok insan sağırdır maalesef , o yüzden onu işiteni buldukmu iyi sarılmak lazım.