Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hakan Balcı

Reklam
Bu yöntem eksikliği, okumaya ve tartışmaya dayalı olmayan ve sınava yönelik bir eğitim sisteminin ürünü aslında. Kendinize sorun: İlk kez kaç yaşında kendi görüşlerinizi yansıtan dört beş sayfalık bir deneme yazdınız? Ortaokul ve lisedeki derslerinizde tartışma grupları oluşturuyor muydunuz? (Sanat için sanat mı?" gibi beylik sloganları ele alan klişe münazaralardan bahsetmiyoruz.)? Hanginiz kendi seçtiği bir konunun üzerine gidip gerçek bir araştırma yaptı da yazdı dönem ödevini? Bu sorulara vereceğiniz yanıtlar ülkemizde insanların neden dahi anlamındaki -de'ler için geliştirdikleri hassasiyeti mantıksal safsatalardan esirgediklerini de gözler önüne seriyor.
Sayfa 310Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanın birey olarak değil, bir cemaatin ferdi olarak yaşadığı bu evrende, zenginlik kendi içinde bir amaç değil, toplum içindeki yeri sağlamlaştıran bir araçtı. Sabri Ülgener gibi düşünürlerin "ağalık ve efendilik bilici" adını verip Osmanlı'nın kapitalistleşmesine mani olarak gördüğü bir mantaliteden bahsediyoruz kısaca; Ülgener'in olumsuz addettiği bu zihniyeti sosyalist eğilimlere sahip Polanyi'nin olumlu bulduğunu eklemeyi ihmal etmeden.
Sayfa 241Kitabı okudu
Gene bugün hemen herkesin bir veri olarak kabul ettiği piyasa ekonomisi de aslında modernitenin bir ürünü. (...) Polanyi'ye göre modernite öncesinin toplumları, piyasa ve para tarafından güdülmeyen üç ekonomik sistem üzerinde yükselmişti. Bunlardan ilkinde üretim tamamen hanede toplanıyordu; yani her aile, ihtiyacı olan yiyecek, eşya ve giysiyi kendi üretiyordu. İkinci bir sistem olan "karşılıklılık" ise toplumsal varlıkların birbirleriyle hediye değiş tokuş yapmalarına dayanmaktaydı ki bu, toplumsal farklılaşmanın fazla olmadığı toplumlarda görülürdü. Bir üçüncü sistem olan yeniden dağıtım ise üretim fazlasının merkezde toplanıp tekrar toplumsal üyelere dağıtılmasına dayanırdı.
Sayfa 240Kitabı okudu
Reklam
Yahudiler, öldürseniz bile Müslümanların kestiği eti yemiyor ve asla başkalarından yiyecek ve içecek kabul etmiyorlar. Daha da fazlası, diğerleriyle kaynaşmıyorlar. Sofranıza otursalar bile bu samimi bir ilişkiye yol açmıyor. (...) Yemek bir ritüel olarak güven bağlarının kurulmasında kilit bir rol oynadığından beraber yemek yemeyen grupların birbiriyle kaynaşması neredeyse imkansız.
Sayfa 233Kitabı okudu
Kadının yemeğini ısmarlayan erkek ilişkinin hakimi olduğunu deklare ediyordur aynı zamanda.
Sayfa 230Kitabı okudu
Üç dört sene önce Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun kırmızı ışıkta geçmenin caiz olmadığı yönündeki fetvasına din ü diyanetle alakası olmayanların bile pozitif bakması, bize doğaüstü güçlerin empoze ettiği kuralların toplumsal ahengi düzenlendiğinde herkes tarafından takdir edileceğine işaret olabilir.
Sayfa 222Kitabı okudu
Tarihten örnekler bize merkezi bir yapının iradesini kabul ettiremediği yerlerde, ortak bir faaliyet üzerinden tanımlanan bir işbirliği alanının hep olduğunu gösteriyor. Bir örnek için İslam öncesi Arabistan'ındaki bedevilere bakalım. Birçok değişik kabile ve boydan oluşan ve birbirleriyle sürekli didişen bedevilerin yılın birinci, yedinci ve son iki ayında savaşmaları yasaktı.
Sayfa 219Kitabı okudu
Reklam
Çocuğun her zaman yardıma ve bakıma muhtaç bir birey olduğu modern dünyanın en büyük yanılgılarından biri. Kendini geliştirmesi ve sağlıklı bir birey olarak yetişmesi için hayatı olabildiğince kendi kendine deneyimlemesi şart, en azından ilk yıllarını geride bıraktıktan sonra. (...) Annesi çalışan çocuklar verilen eğitimi daha rahat alıyor ve gelişime daha açıklar.
Zaten modern hayatın bize birçok kez içgüdülerimizin tersine hareket etmemizi dikte ettiğini hepimiz biliyoruz. Cinsellik gibi en temel şeylerde bile geçerli bu. Mesela aynı evrimci bakış açısı erkeklerin kadınlara nazaran daha fazla kişiyle birlikte olmak istediğini söylüyor olabilir ancak Batı ülkelerinde yapılan araştırmalar, ekonomik olarak özgürleştikçe kadınların da kocalarını artan oranda aldatmaya başladıklarını gösteriyor. Kısacası insan sadece doğasına indirgenemez ve kültürün etkisini de azımsamamak gerekir, sosyal ve toplumsal iklim müsait olduğunda insanoğlunun doğasının dikine gitmekte pek bir problem görmediğini de unutmamalı.
Sayfa 201Kitabı okudu
Elektrikli ocak (1892), süpürge (1901), tost (1909), kahve (1884), bulaşık (1886) ve çamaşır makineleri (1908), buzdolabı (1913), blender (1922), mikser (1908), derin dondurucu (1947) ve mikrodalga (1967) gibi aletler ve donmuş ve hazır gıdalar olmasaydı bugün kadınların büyük çoğunluğu hala evde kocalarının yolunu bekliyor olurdu.
Sayfa 186Kitabı okudu
Kadınların fabrikalarda ve atölyelerde çalışmaya başlamasının binlerce yıllık bir zihniyeti hemen değiştirdiği düşünülmemeli. Şu her zaman muhafazakar köylülerin kızlarının çalışmasına pek sıcak bakmaması yüzünden, ABD'de işverenler bekar kızların çalışarak disiplin edineceğini ve üstüne üstlük bir de çeyiz parasını çıkaracağını iddia etmek zorunda kalacaktı. Görüldüğü gibi, kadının evden çıkması ve işgücüne katılması ancak nihai bir amaca hizmet ettiğinde, yani evliliğe ulaşmak için kullanılan geçici bir araç olduğunda kabul edilebilirdi.
Sayfa 183Kitabı okudu
Aslında Sanayi Devrimi'nin Avrupa'da gerçekleşmesini, mümkün kılan faktörlerden biri de işgücüne katılacak bir kadın nüfusunun bulunmasıydı. Burada kadınların sadece üretime katılmasından değil; evden çıkıp başka bir yerde, yani fabrikada çalışabilmelerinden bahsediyoruz ki Avrupa ile diğer coğrafyalar arasındaki bu farkın kökeni tarihçilerin onaltıncı yüzyıl sonlarına tarihlediği farklı bir evlilik adetinde yatıyor. Batı Avrupa Evlilik Örüntüsü denen bu eğilime göre, dünyanın birçok coğrafyasında kızlar ergenliğe erişir erişmez evlendirilirken Orta Avrupa ve İskandinavya'dan geçen ve Napoli, Endülüs ve İrlanda'yı dışarıda bırakan bir çizginin batısında kadınların oldukça geç evlendirildiğini ve çiftler arasında yaş farkının oldukça az olduğunu görüyoruz.
Sayfa 183Kitabı okudu
388 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.